Geçen C.tesi günü arkadaşlarla Işık Dağı'na gittik. Işık Dağı'na gitmenin güzelliği Ankara'ya 1.5 saat mesafede olması. Standart tabiat yürüyüşü için güzel bir parkur.
Işıkdağı'nın kötü tarafı yolu. Biz giderken hava yağışlı olmadığından sorun değildi ama yollar ıslak olursa gitmek zor.
Ufak eksiklikler: Hiçbir yerde Işık Dağı tabelası yok. Ankara'dan otobana girmeden Kazan yoluna sapıyoruz (E5'miş). Kızılcahamam'ı geçince Çerkeş tabelasından dönmek gerekiyor. Güvem'i geçtikten sonra Belpınar tabelasından dönmek gerekiyor. Belpınar sucuk reklamı yüzünden insan yol tabelası mı reklam tabelası mı karıştırıyor.
Rüzgarlı olabildiğinden bere, kapşon lazım, yoksa takip eden günlerde salya sümük içinde kalırsınız.
Trekking'de GPS faydalı bir alet.
Sonbahar ideal zaman, çünkü böcek, sinek yok, rahatça yürüyebilirsiniz. Sonbahar yaprakları ile bezeli yollar da hoş bir manzara oluşturuyor:
Ama en önemlisi, Ümit'in de dediği güzel insanlardan oluşan bir ekip :)
Öncelikle Karagöl etrafında biraz yürüdük:
Daha sonra Işık dağı'nın yarı çevresini dolanan parkurumuza alıç yiyerek başladık:
Yolumuzda şahane orman manzarası vardı:
Küçük bir yerleşim yerinde (mezra?) mola verdik ve hayvan gübreleri arasında tabii bi ortamda (!) sandviçlerimizi yedik:
Tabiat faaliyetlerinde managala karşıyız. Basit sandviçler yeter. Maksat yemek yemek değil, tabiatı teneffüs etmek, bunu da mümkün olduğunca orada bizim misafir olduğumuz bilinciyle, doğayı rahatsız etmeden yapmak.
Dönüş yolunda orman içinde insan yiyebilecek potansiyelde gördüğümüz karınca yuvaları ile karşılaştık:
Daha detaylı bilgi için bkz. Umut.
Monday, October 29, 2007
Sunday, October 28, 2007
SciFoo
Another idea-that-could-change-the-world hosted by Google: Science Foo Camp
A Photo essay by Edge: SciFoo2007
A Photo essay by Edge: SciFoo2007
Sunday, October 21, 2007
Saturday, October 13, 2007
Hayatın güzelleştirilmesi / emeklilere iş olanağı
Günlük hayatımızda yararlandığımız hizmetlerde küçük küçük çok sayıda rahatsız edici unsur var. Örnekler:
* Eryaman'a giderken Eryaman dönüş levhasını tam dönüş noktasına koyduklarından dönüşü kaçırabilirsiniz (Eryaman'a arkadan dönüşü kastediyorum).
* Hastaneye sabahın 7'sinde gidip bekliyorusunuz. Yarım saat etrafa bakındıktan sonra buruşmuş bir kağıda isminizi yazmanız gerektiğini tahmin edip kağıda 53. kişi olarak isminizi yazıyorsunuz. Sonra saat 8:30'da muayene başladığında sadece ilk 50 kişinin muayene edileceği söyleniyor ve kös kös evinizin yolunu tutuyorsunuz. Neden bütün bu mevzu bir duvarda yazmıyor diye düşünüyorsunuz. Daha da iyisi hastane web sayfasında sıkça karşılaşılan sorunlar bir bölüm olsa ve bunlar anlatılsa...
* Adliyeye temiz kağıdı almaya gidiyorsunuz, sizi yönlendirecek uyarı/işaret eksikliğinden bir saat boşuna bekliyorsunuzu.
* Bazı sitelere ulaşmaya çalıştığınızda siteye erişimin mahkeme kararıyla engellendiği yazıyor. Neden? Hangi mahkeme kararı, linki yok mu? Mesajın altında "müdüriyet" bile yazmıyor!
Bu tür sorunları düzeltmek için ne devasa bir bütçeye, ne de gelişkin yönetim teorilerine ihtiyaç var. İlk akla gelen yöntecilere sorumluluk düştüğüdür. Doğru, ancak herhangi bir işte işi yapan kişi performansından sorumlu tutulmazsa o iş mümkün olan en basit/rezil şekilde yapılır. Bu temel insan tabiatıdır ve en can sıkıcı yansımalarına devlet kurumlarında rastlanır. Zihniyeti anlamak için bkz. Looking out for number one
Kişilerin performanslarından sorumlu olmasını da sağlayacaklar o hizmetlerden yararlananlardır. Çoğumuzun böyle bir alışkanlığı yok, temiz kağıdı gibi hizmetlerden kırk yılda bir yararlandığımız için uğraşmak içimizden gelmiyor. Talepkar olanların önemli bir kısmı da zorbalık/hakaret benzeri yöntemler izliyorlar. O zaman da körlerle sağırlar birbirini ağırlıyor. Örneğin asgari ücrete mahkum kasiyere bağırıp çağırmanın anlamı yoktur, amirine müracaat etmek gerekir. Zurnanın son deliği ile uğraşma, rahatsızlığı en çabuk düzeltebilecek mercileri belirleyip ona yönel.
Maksat üzüm yemek olmalı, bağcı dövmek değil. Türk filmelerinde iş artık zıvandan çıktığında piyasaya çıkıp kötüden adamdan daha zalim işler yapan iyi adam modeli örnek alınamaz. Yapılması gereken insan tabiatını ve ikna yöntemlerini bilen tatlı dilli stratejilerdir. Bkz. How to win friends & influence people. İnsanların çoğu iyidir, ama ne yazık ki dış etki olmadan gelişebilen insan çok azdır. Bkz. The Dilbert Principle. Mevzuya şikayet gözüyle değil, yardım gözüyle yaklaşalım. Egomuzu tatmin etmeyelim, birlikte daha güzele ulaşmayı hedefleyelim.
Bazen birşeylere düzeltmeye çalışan insanların çok büyük zorluklarla karşılaştıkları, hatta dayak yedikleri haberleri ile karşılaşırız. Olası hatalar:
* Yanlış kapıyı çalmışlar
* Yanlış üslup
* Hakkaten düzeltilmesi çok zor bir durumu düzeltmek için inat etmişler.
Enerjinizi olabilecekler için harcayın, herşey şimdi hemen düzelemez. Birinci kural güçlü empati, insanları, kurumları ve işlerin nasıl yürüdüğünü anlamaktır. Ancak anladıktan sonra çözüm önerileri geliştirilebilir. Çoğu zaman perde arkasına baktığımızda ilk akla gelen çözümün sorunu büyütebileceğini görürüz.
Devlet dairelerinde bir hizmetten memnun kalmazsak önce sorunu tespit edelim. Sonra tespiti dilekçe haline getirelim. Dilekçenin devlet dairelerinde önemli etkisi olabilir çünkü sorunlar yazılı hale geliyor. Birbirinin ayağını kaydırma senaryoları bol miktarda yaşandığı için biri hakkında yazılmış dilekçeler belki koz olabilir, en azından o yüzden önemsenebilir. Dilekçenin takipçisi olalım. Eğer müracaat ettiğimiz merciden tatminkar tepki alamazsak bir üst merciye yönelelim. Hatta dilekçeyi birden fazla merciye aynı anda verelim.
Sorunları tek kişinin düzeltmesi zor, muhtemelen "deli o, bizle uğraşmayı seviyor" denilip geçiştirilmeye çalışılır.
"First they ignore you, then they laugh at you, then they fight you, then you win."
--Gandhi
Her problem için sağlanması gereken kritik kütle vardır. Tek kişi ile çözülebilecek problemler ancak problem çözmek isteyen kişilerle temas sağlanırsa olabilir, misal proaktif bir başhekimle. Proactive: "a person who took responsibility for his or her life, rather than looking for causes in outside circumstances or other people".
"İyi güzel de Şamil, konunun emeklilerle iş olanağı ile ne alakası var" dediğinizi duyar gibiyim. Emeklilerin zamanı var. Ayrıca rahatsızlıkları gidererek, işleri akıcı hale getirerek işe yaradıklarını görebilir, "bunu ben yaptım" diye gurur duyabilir. Bir çeşit open source mantığı ile düzeltilebilecek işleri sıraldığımız bir sayfa olsa, zamanı olanlar o sorunları üzerine alsa ve gelişmeler blog mantığı içinde anlatılsa... Süper olur ;)
Tek tek küçük sorunlar büyük hayat kalitesi kayıplarına neden oluyorlar. Çalışan insanların genellikle küçük sorunları düzeltmek için enerjisi olmuyor.
Kadere boyun eğmemeli, talepar olmalı, talep edereken karşı tarafı anlamaya en az talebimiz kadar önem vermeli. Emekliler, evlatlarınız sizden hizmet bekler!
mp3:
* Enya - Caribbean Blue:
"...if every man says all he can,
if every man is true,
do I believe the sky above
is Caribbean blue"
* Enya - Now we are free
* Eryaman'a giderken Eryaman dönüş levhasını tam dönüş noktasına koyduklarından dönüşü kaçırabilirsiniz (Eryaman'a arkadan dönüşü kastediyorum).
* Hastaneye sabahın 7'sinde gidip bekliyorusunuz. Yarım saat etrafa bakındıktan sonra buruşmuş bir kağıda isminizi yazmanız gerektiğini tahmin edip kağıda 53. kişi olarak isminizi yazıyorsunuz. Sonra saat 8:30'da muayene başladığında sadece ilk 50 kişinin muayene edileceği söyleniyor ve kös kös evinizin yolunu tutuyorsunuz. Neden bütün bu mevzu bir duvarda yazmıyor diye düşünüyorsunuz. Daha da iyisi hastane web sayfasında sıkça karşılaşılan sorunlar bir bölüm olsa ve bunlar anlatılsa...
* Adliyeye temiz kağıdı almaya gidiyorsunuz, sizi yönlendirecek uyarı/işaret eksikliğinden bir saat boşuna bekliyorsunuzu.
* Bazı sitelere ulaşmaya çalıştığınızda siteye erişimin mahkeme kararıyla engellendiği yazıyor. Neden? Hangi mahkeme kararı, linki yok mu? Mesajın altında "müdüriyet" bile yazmıyor!
Bu tür sorunları düzeltmek için ne devasa bir bütçeye, ne de gelişkin yönetim teorilerine ihtiyaç var. İlk akla gelen yöntecilere sorumluluk düştüğüdür. Doğru, ancak herhangi bir işte işi yapan kişi performansından sorumlu tutulmazsa o iş mümkün olan en basit/rezil şekilde yapılır. Bu temel insan tabiatıdır ve en can sıkıcı yansımalarına devlet kurumlarında rastlanır. Zihniyeti anlamak için bkz. Looking out for number one
Kişilerin performanslarından sorumlu olmasını da sağlayacaklar o hizmetlerden yararlananlardır. Çoğumuzun böyle bir alışkanlığı yok, temiz kağıdı gibi hizmetlerden kırk yılda bir yararlandığımız için uğraşmak içimizden gelmiyor. Talepkar olanların önemli bir kısmı da zorbalık/hakaret benzeri yöntemler izliyorlar. O zaman da körlerle sağırlar birbirini ağırlıyor. Örneğin asgari ücrete mahkum kasiyere bağırıp çağırmanın anlamı yoktur, amirine müracaat etmek gerekir. Zurnanın son deliği ile uğraşma, rahatsızlığı en çabuk düzeltebilecek mercileri belirleyip ona yönel.
Maksat üzüm yemek olmalı, bağcı dövmek değil. Türk filmelerinde iş artık zıvandan çıktığında piyasaya çıkıp kötüden adamdan daha zalim işler yapan iyi adam modeli örnek alınamaz. Yapılması gereken insan tabiatını ve ikna yöntemlerini bilen tatlı dilli stratejilerdir. Bkz. How to win friends & influence people. İnsanların çoğu iyidir, ama ne yazık ki dış etki olmadan gelişebilen insan çok azdır. Bkz. The Dilbert Principle. Mevzuya şikayet gözüyle değil, yardım gözüyle yaklaşalım. Egomuzu tatmin etmeyelim, birlikte daha güzele ulaşmayı hedefleyelim.
Bazen birşeylere düzeltmeye çalışan insanların çok büyük zorluklarla karşılaştıkları, hatta dayak yedikleri haberleri ile karşılaşırız. Olası hatalar:
* Yanlış kapıyı çalmışlar
* Yanlış üslup
* Hakkaten düzeltilmesi çok zor bir durumu düzeltmek için inat etmişler.
Enerjinizi olabilecekler için harcayın, herşey şimdi hemen düzelemez. Birinci kural güçlü empati, insanları, kurumları ve işlerin nasıl yürüdüğünü anlamaktır. Ancak anladıktan sonra çözüm önerileri geliştirilebilir. Çoğu zaman perde arkasına baktığımızda ilk akla gelen çözümün sorunu büyütebileceğini görürüz.
Devlet dairelerinde bir hizmetten memnun kalmazsak önce sorunu tespit edelim. Sonra tespiti dilekçe haline getirelim. Dilekçenin devlet dairelerinde önemli etkisi olabilir çünkü sorunlar yazılı hale geliyor. Birbirinin ayağını kaydırma senaryoları bol miktarda yaşandığı için biri hakkında yazılmış dilekçeler belki koz olabilir, en azından o yüzden önemsenebilir. Dilekçenin takipçisi olalım. Eğer müracaat ettiğimiz merciden tatminkar tepki alamazsak bir üst merciye yönelelim. Hatta dilekçeyi birden fazla merciye aynı anda verelim.
Sorunları tek kişinin düzeltmesi zor, muhtemelen "deli o, bizle uğraşmayı seviyor" denilip geçiştirilmeye çalışılır.
"First they ignore you, then they laugh at you, then they fight you, then you win."
--Gandhi
Her problem için sağlanması gereken kritik kütle vardır. Tek kişi ile çözülebilecek problemler ancak problem çözmek isteyen kişilerle temas sağlanırsa olabilir, misal proaktif bir başhekimle. Proactive: "a person who took responsibility for his or her life, rather than looking for causes in outside circumstances or other people".
"İyi güzel de Şamil, konunun emeklilerle iş olanağı ile ne alakası var" dediğinizi duyar gibiyim. Emeklilerin zamanı var. Ayrıca rahatsızlıkları gidererek, işleri akıcı hale getirerek işe yaradıklarını görebilir, "bunu ben yaptım" diye gurur duyabilir. Bir çeşit open source mantığı ile düzeltilebilecek işleri sıraldığımız bir sayfa olsa, zamanı olanlar o sorunları üzerine alsa ve gelişmeler blog mantığı içinde anlatılsa... Süper olur ;)
Tek tek küçük sorunlar büyük hayat kalitesi kayıplarına neden oluyorlar. Çalışan insanların genellikle küçük sorunları düzeltmek için enerjisi olmuyor.
Kadere boyun eğmemeli, talepar olmalı, talep edereken karşı tarafı anlamaya en az talebimiz kadar önem vermeli. Emekliler, evlatlarınız sizden hizmet bekler!
mp3:
* Enya - Caribbean Blue:
"...if every man says all he can,
if every man is true,
do I believe the sky above
is Caribbean blue"
* Enya - Now we are free
Saturday, October 06, 2007
İngilizce Öğrenmek
Bu aralar hem eşim hem de annem ingilizce öğrenme planları yapıyor. Geçmiş bir yazımda İngilizce öğrenmenin önemi üzerinde durmuştum. Bu yazımızda İngilizce öğrenme ile ilgili pratik bilgiler vermeye çalışacağım. Neden ingilizce öğrenmek gerektiği konusunda daha fazla motivasyon için bkz. Why learn English. Bence ingilizce bilmemekle sağır ve dilsiz olmak arasında pek fark yok. Zaman cahiliye devrinden çıkma zamanıdır.
Kendi kendine öğrenmek muhtemelen kursa gitmekten daha hızlı sonuç almanızı sağlar, çünkü kurslarda tempoyu genellikle en yavaş olan belirler. Kendine kendine çalışmada ana sorun irade gösterebilmek ve bunu sürekli kılmak. Birkaç gün veya birkaç hafta herkes çalışır, mühim olan süreklilik.
Tavsiyelerim:
* Neden ingilizce öğrenmek istediğinizi yazın. Örneğin bir blog tutun ve ilk yazınız neden ingilizce öğrenmek istediğiniz olsun. İngilizce öğrenme yolunda mesafe aldıkça bloğa yazar ve ilerleyişi görürsünüz.
* İngilizce öğrenen başka kişiler ile temas halinde olun, tecrübelerinizi paylaşın. Blog bu işte de yardımcı olacaktır.
* İngilizce'de (ve diğer dillerde) zor olan grammer değil kelimedir. Grammer kurallarını kısa sürede anlarsınız. Gerisi kelime ve özel durumları öğrenmektir.
* İngilizce metinler bulun. En kolay yolu interneti kullanmaktır. Bu metinlerdeki cümeleleri anlamasanız da gramer yapıları tanıdık geliyor mu, bildik kelimeler var mı diye inceleyen. Cümlelerin ne anlattığını tahmin etmeye çalışın.
* İngilizce-Türkçe sözlük kullanmayın, kelimlerin ingilizce açıklamalarını okuyun. Tabi ingilizceniz sıfır seviyesindeyse ilk başlarda Türkçe sözlük olmadan yapamazsınız ama İngilizce-Türkçe sözlüğü mümkün olan en erken vakitte terkedin, zihni ingilizceye alıştırın.
* Öğrendiğiniz yeni kelimleri not edin. Notlarınız şunlar içersin:
** Kelime
** Telaffuzu
** İngilizce açıklaması
** Kelimenin içinde geçtiği örnek cümleler
** Kesinlikle Türkçe kullanmak yok!
** Kelimleri kalem kağıtla not edebilirsiniz ve arada bir gözden geçirebilirsiniz. Örneğin otobüs beklerken.
** Not tutmak için yazılım da kullanabilirsiniz (misal SuperMemo) ama bunun dezavantajı bilgisayarın olmadığı ortamlarda notları gözden geçiremezsiniz (eğer küçük el bilgisayarlarına sahip değilseniz). Avantajı ise yazılımın sizi test edebilmesi, zorlandığınız kelimeleri daha çok karşınıza çıkarmasıdır.
* En zor kısım sürekli motivasyonu sağlamaktır. Benim için motivasyon kolaydı çünkü ingilizce öğrenmeyi seviyorum. Motivasyon için internet faydalı olur. Örneğin yeni bir kelime öğrendiğinizde bunu google'a girin ve çıkan sayfaları okuyup anlamaya çalışın. İlk başlarda zor olacaktır ama işin sırrı yılmamakta. Ben üniversitede ilk kez Newsweek dergisini alıp okumaya çalıştığımda hayal kırıklığına uğramıştım çünkü dergiyi doğru dürüst anlayamıyordum. Yılmadım ve devam ettim, dergide anlamadığım kelimeleri not ettim, tekrarladım.
* Başlangıç seviyesi aşılması en zor seviyedir. Herşey çok zor görünür. Araba kullanmasını öğrenmeye benzer. Bir kez başlangıç engelleri aşıldığında herşey hızlanır, internet ingilizce öğrenmenizde çok daha etkin bir rol alır, çünkü artık çat pat yazıları anlayabildiğinizden ingilizce sitelerden yararlanabilir hale gelirsiniz. Ayırca çocuk kitapları okuyabilirsiniz, örneğin Donald Duck Adventures.
* Telaffuz üzerine ayrıca çalışmak gerekir, ingilizce cümleler okurken sesinizi kaydedip dinlemek işe yarayabilir. Telaffuzunuz kötü ise kimse sizi anlamaz. Amerika'ya ilk gittiğimde bir şişe su istediğimi anlatana kadar canım çıkmıştı, meyersem "vooda" demek gerekiyormuş :P.
Benim için kabaca ingilizce seviyleri şöyle:
* Temel grammer kurallarını ve kelimeleri biliyor. Kafa göz yararak da olsa konuşabiliyor. Anaokul düzeyi çocuk kitaplarını okuyabiliyor, internette yavaş yavaş birşeyler anladığını görüp seviniyor. KPDS karşılığı = 50
* Gündelik hayatta lazım olan tüm grammer kurallarını biliyor, kelime haznesi idare ediyor, yurtdışına çıksa konuşurken biraz zorlansa da derdini anlatabilir. Teknik kitapları ve wikipedia yazılarının çoğunu anlayabiliyor, ilkokul seviyesi kompozisyon yazabiliyor. KPDS karşılığı = 75
* Kelime haznesi iyi, Newsweek gibi dergileri okuyabiliyor, Google videolarını (bol konuşmalı olanlarını), televizyonda BBC World haberlerini, NBA TV'yi rahatça takip edebiliyor, yabancılarla konuşurken çok az hata yapıyor, zaman zaman kendini ingilizce düşünürken buluyor. Ortaokul seviyesi kompoziyon yazabiliyor. KPDS karşılığı = 90 (Bu bendeniz oluyorum).
* Kendisine ingilizce konusunda birşey öğretebilecek kurs kalmamış, kelime bilgisi gayet iyi, yabancılarla konuşurken rahat ve hata yapmıyor, ingilizce politik tartışma programına telefonla bağlanıp konuşabilir, lise seviyesi kompozisyon yazabiliyor. KPDS karşılığı = 100
* İngilizce şiir yazıyor. KPDS karşılığı = yok :P
Linkler:
İngilizce kelimlerin telaffuzu ve anlamı için: Webster Sözlük
İngilizce öğrenme ile ilgili faideli sayfalar: Antimoon, English Page (özellikle grammer için)
İngilizce testleri: Learn English Feel Good
BBC'nin inglizce öğretme sayfası (orta ve ileri seviye için işe yarar, başlayanlar için değildir): BBC Learning English
BBC Radyo: BBC Radio Player
British Counsil ingilizce öğrenme sayfası (ingilizce seviyenizi ölçmek için pratik testler var): British Council Learn English Central
Basit ingilizce ile yazılmış wikipedia: Simple English Wikipedia
Kendi kendine öğrenmek muhtemelen kursa gitmekten daha hızlı sonuç almanızı sağlar, çünkü kurslarda tempoyu genellikle en yavaş olan belirler. Kendine kendine çalışmada ana sorun irade gösterebilmek ve bunu sürekli kılmak. Birkaç gün veya birkaç hafta herkes çalışır, mühim olan süreklilik.
Tavsiyelerim:
* Neden ingilizce öğrenmek istediğinizi yazın. Örneğin bir blog tutun ve ilk yazınız neden ingilizce öğrenmek istediğiniz olsun. İngilizce öğrenme yolunda mesafe aldıkça bloğa yazar ve ilerleyişi görürsünüz.
* İngilizce öğrenen başka kişiler ile temas halinde olun, tecrübelerinizi paylaşın. Blog bu işte de yardımcı olacaktır.
* İngilizce'de (ve diğer dillerde) zor olan grammer değil kelimedir. Grammer kurallarını kısa sürede anlarsınız. Gerisi kelime ve özel durumları öğrenmektir.
* İngilizce metinler bulun. En kolay yolu interneti kullanmaktır. Bu metinlerdeki cümeleleri anlamasanız da gramer yapıları tanıdık geliyor mu, bildik kelimeler var mı diye inceleyen. Cümlelerin ne anlattığını tahmin etmeye çalışın.
* İngilizce-Türkçe sözlük kullanmayın, kelimlerin ingilizce açıklamalarını okuyun. Tabi ingilizceniz sıfır seviyesindeyse ilk başlarda Türkçe sözlük olmadan yapamazsınız ama İngilizce-Türkçe sözlüğü mümkün olan en erken vakitte terkedin, zihni ingilizceye alıştırın.
* Öğrendiğiniz yeni kelimleri not edin. Notlarınız şunlar içersin:
** Kelime
** Telaffuzu
** İngilizce açıklaması
** Kelimenin içinde geçtiği örnek cümleler
** Kesinlikle Türkçe kullanmak yok!
** Kelimleri kalem kağıtla not edebilirsiniz ve arada bir gözden geçirebilirsiniz. Örneğin otobüs beklerken.
** Not tutmak için yazılım da kullanabilirsiniz (misal SuperMemo) ama bunun dezavantajı bilgisayarın olmadığı ortamlarda notları gözden geçiremezsiniz (eğer küçük el bilgisayarlarına sahip değilseniz). Avantajı ise yazılımın sizi test edebilmesi, zorlandığınız kelimeleri daha çok karşınıza çıkarmasıdır.
* En zor kısım sürekli motivasyonu sağlamaktır. Benim için motivasyon kolaydı çünkü ingilizce öğrenmeyi seviyorum. Motivasyon için internet faydalı olur. Örneğin yeni bir kelime öğrendiğinizde bunu google'a girin ve çıkan sayfaları okuyup anlamaya çalışın. İlk başlarda zor olacaktır ama işin sırrı yılmamakta. Ben üniversitede ilk kez Newsweek dergisini alıp okumaya çalıştığımda hayal kırıklığına uğramıştım çünkü dergiyi doğru dürüst anlayamıyordum. Yılmadım ve devam ettim, dergide anlamadığım kelimeleri not ettim, tekrarladım.
* Başlangıç seviyesi aşılması en zor seviyedir. Herşey çok zor görünür. Araba kullanmasını öğrenmeye benzer. Bir kez başlangıç engelleri aşıldığında herşey hızlanır, internet ingilizce öğrenmenizde çok daha etkin bir rol alır, çünkü artık çat pat yazıları anlayabildiğinizden ingilizce sitelerden yararlanabilir hale gelirsiniz. Ayırca çocuk kitapları okuyabilirsiniz, örneğin Donald Duck Adventures.
* Telaffuz üzerine ayrıca çalışmak gerekir, ingilizce cümleler okurken sesinizi kaydedip dinlemek işe yarayabilir. Telaffuzunuz kötü ise kimse sizi anlamaz. Amerika'ya ilk gittiğimde bir şişe su istediğimi anlatana kadar canım çıkmıştı, meyersem "vooda" demek gerekiyormuş :P.
Benim için kabaca ingilizce seviyleri şöyle:
* Temel grammer kurallarını ve kelimeleri biliyor. Kafa göz yararak da olsa konuşabiliyor. Anaokul düzeyi çocuk kitaplarını okuyabiliyor, internette yavaş yavaş birşeyler anladığını görüp seviniyor. KPDS karşılığı = 50
* Gündelik hayatta lazım olan tüm grammer kurallarını biliyor, kelime haznesi idare ediyor, yurtdışına çıksa konuşurken biraz zorlansa da derdini anlatabilir. Teknik kitapları ve wikipedia yazılarının çoğunu anlayabiliyor, ilkokul seviyesi kompozisyon yazabiliyor. KPDS karşılığı = 75
* Kelime haznesi iyi, Newsweek gibi dergileri okuyabiliyor, Google videolarını (bol konuşmalı olanlarını), televizyonda BBC World haberlerini, NBA TV'yi rahatça takip edebiliyor, yabancılarla konuşurken çok az hata yapıyor, zaman zaman kendini ingilizce düşünürken buluyor. Ortaokul seviyesi kompoziyon yazabiliyor. KPDS karşılığı = 90 (Bu bendeniz oluyorum).
* Kendisine ingilizce konusunda birşey öğretebilecek kurs kalmamış, kelime bilgisi gayet iyi, yabancılarla konuşurken rahat ve hata yapmıyor, ingilizce politik tartışma programına telefonla bağlanıp konuşabilir, lise seviyesi kompozisyon yazabiliyor. KPDS karşılığı = 100
* İngilizce şiir yazıyor. KPDS karşılığı = yok :P
Linkler:
İngilizce kelimlerin telaffuzu ve anlamı için: Webster Sözlük
İngilizce öğrenme ile ilgili faideli sayfalar: Antimoon, English Page (özellikle grammer için)
İngilizce testleri: Learn English Feel Good
BBC'nin inglizce öğretme sayfası (orta ve ileri seviye için işe yarar, başlayanlar için değildir): BBC Learning English
BBC Radyo: BBC Radio Player
British Counsil ingilizce öğrenme sayfası (ingilizce seviyenizi ölçmek için pratik testler var): British Council Learn English Central
Basit ingilizce ile yazılmış wikipedia: Simple English Wikipedia
Komik
Aşağıdaki sınav cevap kağıdı bana advanced dynamics sınavında yaşadığım hisleri hatırlattı. Kaynak: Recycled rugs.
Wednesday, October 03, 2007
Simo Häyhä
From wikipedia:
"Simo Häyhä (17 December 1905–1 April 2002), nicknamed "Belaya Smert" (Russian Cyrillic Белая Смерть; in English, White Death; Finnish Valkoinen kuolema) by the Soviet army, was a Finnish soldier, and is widely considered to be the most successful sniper in history, with more than 500 confirmed kills in hundred days."
From another article:
"In times of trouble it is often the quiet men that rise to greatness."
"Simo Häyhä (17 December 1905–1 April 2002), nicknamed "Belaya Smert" (Russian Cyrillic Белая Смерть; in English, White Death; Finnish Valkoinen kuolema) by the Soviet army, was a Finnish soldier, and is widely considered to be the most successful sniper in history, with more than 500 confirmed kills in hundred days."
From another article:
"In times of trouble it is often the quiet men that rise to greatness."
Subscribe to:
Posts (Atom)