Wednesday, July 30, 2008

Üvez

resim: The Diptera Site
Köyde halk arasında üvez denilen minik sinekler başımıza bela oldu, kendimizi üvez partisinin ortasında bulduk. Oturdum acep bir çare var mı diye interneti taradım.



Öncelikle bu sineğin bilimsel adının Simulium, ingilizce isminin ise Black Fly olduğunu buldum. Biz üvezler çürümüş ağaçlarda ürüyor zannederken meğerse larvaları suda büyüyormuş. Sivrisinek larvalarının aksine durgun suda değil de hafif akışa sahip sularda yaşayabiliyorlarmış. Nedeni sivrisinek larvaları hareketli iken üvez larvalarının taş ve bitki parçalarına tutunarak gelip geçen organik artıklarla beslenmeleriymiş.

İşin kötüsü bu sineklerin kökünü kurutacak bir çözüm yokmuş çünkü av bulmak için 10 km kadar uçabiliyorlarmış. Ama en azından parti vermelerini engellemek için bahçeyi sulamada kullandığımız suları gün boyu açık tutmamaya, sadece günde birkez kısa süreli yoğun sulama yapıp sonra suyu kesmeye karar verdik. Eğer larvalar ertesi güne çıkamazlarsa üvez derdi hafifler diye ümit ediyorum. Diğer seçenek de sulama kanalına boru döşemek olabilir. O zaman da borunun tıkanmasını engellemek gerekir.

Şamil Korkmaz Gücük'ten bildiriyor.

Ayrıntılı bilgi için bkz:

* http://en.wikipedia.org/wiki/Simulium

* http://www.denniskunkel.com/DK/Insects/26328E.html

* http://creatures.ifas.ufl.edu/livestock/bfly.htm

Tuesday, July 29, 2008

Paris gezisi

19-23 Temmuz tarihlerinde Paris'e gittik. Paris'te dikkatimizi çeken çok sayıda tarihi eserin olması. Şehrin turistik merkezindeki tarihi-mimari doku korunmuş, İstanbul gibi içine edilmemiş.



Paris'te gezmek kolay, Şanzelize dışında caddeler kalabalık değil.







Kaldığımız otel Best Western Star Champs-Elysées. Oteli beğendik, Zafer Kapısı'na (Arc de Triomphe) 5 dakika yürüyüş mesafesinde.






Temmuz ortasında hava serin olabiliyor (20C). O nedenle yandaki portatif giyim tarzını öneriyorum. Bizim anladığımız manada öğlen saat 15:00'ten sonra oluyor. Paris'te güneşin batışı ise 21:30!




Gelelim en önemli konu olan yemek işine. Kabaca şöyle bir fiyatlandırma mevcut: 30 Euro (restoran) - 15 Euro (Hippo steak) - 7.5 Euro (McDonalds Big Tasty) - 3.5 Euro (Monoprix chicken sandwich). Ekonomi yapmak istiyorsanız önerim tüm öğünleri Monoprix'ten (Fransız market zinciri) halletmeniz.


Şunların hepsini orada bulabilirsiniz: Sandviç, kek, süt, tabak, çatal, kaşık, bıçak. Sabahları kek ve süt iyi oluyor. Öğle ve akşamları da sandviç/konserve yersiniz. Yanına cherry domates salata görevi görür.


Uzun mesafeli ulaşım için Metro kullanalım. Metro bileti olarak temelde iki seçenek var. Birincisi Paris Visite denilen günlük biletler. Biz 3 günlük aldık, adam başı 19 Euro ödedik. Bence gereksiz çünkü Paris yürünesi bir şehir. Metroyu günde ikiden fazla kullanmayın. O durumda da 3 gün x 2 kez x 1.6 Euro = 9.6 Euro harcarsınız (Paris Visite'nin yarısı). Tabi tek gidiş için fransızca bilet otomatlarını çözmeniz gerekiyor. Birilerini izlerseniz hemen kaparsınız.

Metro ile ilgili en önemli eleştirim nereye gideceğinizi sadece istasyon girişinde anlamanız, treni beklediğiniz yerde sadece o istasyonun adının yazması. İnsan güzergahı duvara koyar di mi ama? Bir kere anladınız mı gerisi kolay. Metro tünellerinde en can sıkıcı şey haddinden fazla karşılaşılan sidik kokusu.

Bizim Paris gezi programımız şöyle gerçekleşti:

C.tesi ikindi Paris'e varış. Otele ulaşım. En yakın Monoprix'i bulma. Metro ile deneme seferi.

Pazar sabah Eiffel 1. ve 2. katlar (en üst kata çıkmaya gerek yok). Sabah 9 gibi giderseniz ve asansör yerine merdiveni tercih ederseniz sıra beklemezsiniz (ama ananız ağlayabilir).




Pazar öğlen nehir turu (kişi başı 11 Euro). Sonra otobüs turu, 24 Euro! Otobüs turu o paraya değmez, kendiniz dolaşın. Monoprix pazar günü kapalı.






P.tesi sabah Louvre Müzesi'ne gittik. Müze devasa bir yer, biz yorulunca (3 saat) bıraktık.







Salı sabahı Notre Dame'daydık (içini gezmedik).










Salı öğleden sonra soluğu Sacré-Coeur'de aldık. Derya ile aramızda Kör Sakrı'nın Yeri diye isimlendirdik (!) İçerdeki Hristiyan ayinini izledik.





Çarşamba sabah: D'Orsay Müzesi









Çarşamba öğleden sonra Eurostar treni ile Londra'ya yolculuk (2.5 saat). Trende ilgimi çeken yüksek hıza (300 km/saat) rağmen son derece sessiz olmasıydı. Londra macerasını ısrarla bekleyiniz (Paris macerasını yazmak 3 saatimi aldı).

Paris bugüne kadar gördüğüm tarihi en zengin şehir. Heryer bir savaşın, bir tarihi olayın anılarıyla dolu. Üstelik hepsi bakımlı. Paris'teyken bol bol gülümseyin, bonjour, sibuple, merci deyin, kendinize ve etraftakilere kibar davranın. Fransızlar cana yakın insanlar, hanzo gibi davranmazsanız herkes size olumlu mukabelede bulunur. Çat pat ingilizce ve tarzanca ile işinizi halledersiniz. Paris'e gidiniz kuzum.

Au revoir...

Güncelleme (11 Haziran 2011): Paris'i bisikletle gezmek lazım. Kahvaltıda tereyağı lezzetli imiş.


mp3: Shantel - Disco Partizani

Monday, July 28, 2008

İyi sunuş nasıl yapılır

Garr Reynolds'dan iyi sunuşun nasıl yapılacağına dair inciler (Youtube linki: http://youtube.com/watch?v=DZ2vtQCESpk):



Elemanın sunuş teknikleri üzerine web sayfası: Presentation Zen

Türk Hava Yolları

Geçen haftaki yurtdışı gezimizde Türk Hava Yollarını kullandık (Gezinin ayrıntıları bilahare). Uçak yolculuğu ile ilgili tespitler:

* Ankara - İstanbul arası uçaklardaki koltuk arası İstanbul - Paris arasından daha geniş

* Yemek kalitesi çok iyi, tebrik ederim.

* Uçak personeli iyi

* Rötar olmadı.

THY ile ilgili genel hususlar:

* Web sayfası eskisine göre daha iyi. Online chek-in yapıp biniş kartını yazıcıdan bastırırsanız bağaja verecek eşyanız da yoksa hiçbir yere uğramadan (pasaport kontrolü hariç) direk uçağa binebilirsiniz. Kafadan 45 dakika kazanırsınız.

* Elektronik bilet satın aldıktan sonra iptal etmek isterseniz %30'a yakın ceza ödersiniz (çok canım yandı, çook).

* Maraş'a Salı, Çarşamba ve Pazar uçuş var! Desenize Maraş artık Paris ile yarışıyor :P

* Web sayfası eleştirileri:
** Ödeme kısmında sadece en düşük fiyatın görünmesi gerekirken diğer fiyat seçenekleri de çıkıyor (Uçuşu ekonomi sınıfı seçseniz de). Geri ve devam butonlarının üzerindeki yazının rengi olmamış:


** Sondaki ekranda "O" kısaltmasının ne olduğu yazmıyor:


** Elektronik bileti bir ofiste bastırırsanız (fatura olarak lazımsa... değilse gereksiz) aşağıdaki gibi bir döküm çıkıyor. Yolcu için önemli bilgiler ortalarda yer alıyor. Bence biletteki bilgi sırası şu olmalı: İsim, uçuş tarih ve saati, nereden nereye uçulduğu, uçuş no, elektronik bilet no. Resimde ilk başta yer alan tarih biletin basıldığı tarih! Bu bilgi kimi ilgilendiriyor ayrıca uçuş tarihi ile karıştırmak mümkün:


Velhasıl, uçağa binene kadarki bölümde düzeltilebilecek şeyler var, uçağa bindikten sonraki kısma lafım olmaz. Koltuk arası mesafeye dil uzatamam, ekonomi sınıfı heryerde öyle.

mp3: Edvard Grieg - Morning Mood

Saturday, July 12, 2008

Bedavacılık

Zaman zaman tv'de izleriz, bedava veya ucuza verilen şeyleri almak için insanlar birbirini ezer. Tamam, eğer Sudan'daki aç kalabalığa ekmek dağıtıyorsanız garip karşılamam. Ama üfürükten işler için olursa iğrenirim. Aklımda kalan görüntülerden biri kadınların küçük bir el havlusu için birbirileri ile kavga edişidir. Bedavacılığın biraz değişik biçimi de eşantiyondur ve eşantiyona meraklı insanlar vardır. Üstelik bir bölümünün hali vakti yerindedir, eşantiyonların bir kısmı da aslında hiçbir işe yaramaz. İnsanlara durumun garipliğini hatırlattığınızda çoğu saçmalığını kavrar ama kısa süre unutup tekrar bedavacı kimliğe bürünebilirler.

Derya ile bu akşamki balkon sefamızda bedavacılığın nedenleri ne olabilir diye düşündük, aklımıza gelenler:

* Bedava birşey (ürün/hizmet) alma memleket kültürünün parçası olabilir. Okullarda kopye yaygındır, normal karşılanır. Torpil hayatın ayrılmaz parçasıdır. Türk filimlerinde tipik temalardan biri fakir oğlanın çalışıp didinerek değil, tesadüfen sesinin güzel olması ve keşfedilmesi sayesinde zengin olmasıdır. Çaba göstermeden birşeylere konma hissi iliklerimize işlemiş. "Bedava" verilen şeyin değerinden bağımsız müthiş bir iştah uyandırmakta, bam telimizi titretmektedir.

* Aileden gelen bir alışkanlık olabilir. Ailede her zaman için ilk düşünme biçimi işi bedavaya halletirme ise çocuklara da bu sirayet eder. Alternatifini ve ne kadar aşağılayıcı bir duruma düştüklerini düşünemezler. Aksi de geçerlidir; Bizim ailemiz bedavacılıktan tiksindiği için Derya ve bende aşırı tiksinti uyandırır.

* Kıtlık zamanlarından kalma içgüdü olabilir. Hayvanlar aleminde en ucuz beslenme yolu başkasının avını aşırmaktır. Avın kıt, hergünün ölüm/kalım olduğu vahşi ortamlarda bedavacılık işe yarar bir stratejidir. Ne yazık ki bolluk zamanında da olsak içgüdüler kolay değişmezler.

* Başkasından üstün olma hissini tatmin edebilir. Eğer bir kalabalığa bedava havlu dağıtırsanız ve biri iki havlu almayı başarırsa kendini diğerlerinden üstün hissedebilir. Aciz, kendini işe yaramaz hisseden insalar için böyle üstünlük fırsatları çok kıymetlidir.

Bedavacılık ile kötü insan olmak aynı şey değil, çünkü çoğunun başka konularda gayet cömert/iyiliksever olduğunu biliyorum. Böyle alışkanlıklara sahip insanları gördüğümüzde kendilerini kırmadan durumun farkına varmalarını sağlayalım. Aksi takdirde saygınlıkları sahip oldukları bedava ürünlerden çok daha ağır zarar görecektir.

Sunday, July 06, 2008

Bringing Ireland to Baghdad

Bringing Ireland to Baghdad:
"Luckily for him [Moqtada al Sadr], he has outside help in the brains department, with advisers from Hezbollah in Lebanon, the very best guerrilla movement in the world right now, and Iranian intelligence, the MVPs of this whole war. I'd take that lineup over hick boneheads like Cheney any day."

Saturday, July 05, 2008

Nihayet!

Yıllardır memleketin spor gündemini izlerim. Camiada alıştığımız açıklamalar klişe "şans-inşallah-maşallah-moral-hakem" ekseninde olurdu. Sunucu saçmalıklarına dayanamayıp tv'nin sesini kısarak maç izlediğim çoktur.

İlk kez bugün NTV'deki Transworld Sport programında bir sporcunun "Bu işin şansla alakası yok. Çalışırsın olur, çalışmazsın olmaz" dediğini duydum. Zeki ve çevik (ahlağını bilmiyorum) sporcumuzun adı Taner Sağır. Kendisine olimpiyatlarda başarılar dilerim, her ne kadar ihtiyacı yoksa da...

mp3: Tom Petty - It's good to be king

Thursday, July 03, 2008

Yalnızlar Rıhtımı

Geçenlerde bacanağımla konuşurken geleceğe dair ümidim olduğundan söz etmiştim. İnancımı besleyen ana unsur internet sayesinde eskiden barbar sürüsünün ezici ağırlığı altında inleyen insanların birbirlerini bulabilmeleri, "yalnız değilim" diyebilmeleri ve birbirlerinden beslenebilmeleridir. Tabi aynı mekanizma gerizekalıların emrine de amade ama uzun dönemde aklın galip geleceğine inanıyorum. Çünkü gerizekalılar zaten hep çoktular. Düşünmeyi bilen insanlar da internet sayesinde kritik kütle oluşturabilecek hale geldiler. (Kritik kütle: Nükleer zincirleme reaksiyonun başlaması için gerekli en az madde miktarı)

Benim bu blogda "başım belaya girebilir" diye dillendiremediğim pek çok konu Memleket Manzaraları - İzlenimler bloğunda özenli ve mizahi dille yazılmış. Sayfadaki Most Viewed kısmından başlayın derim. Okunsun, okutulsun...