Sunday, January 14, 2007
Clipboard security
Saturday, January 13, 2007
İş Bankası web sayfası
İlk kıllanma böyle başladı. Akabinde döviz faizi linkinin adının "Döviz Tevdiat Faiz Oranları" olduğunu keşfetmem gerekti. Çıkan sayfada solda vade süresi, sağda faiz oranları yazıyordu:
Şimdi ilk aklıma gelen faiz rakamlarının faiz döneminin sonunda ana paraya eklenecek para oranını ifade ettiğiyidi. Yani diyelim 28 gün vadeli yatırdım parayı, 28 günün sonuda param %3.75 artar herhalde diye düşündüm. Ama sayfanın altına baktığımda örneğin 365 gün için oran %4.25. Eğer ben 28 günde bir %3.75 faiz alırsam param 365 günde yaklaşık %45 artmalı (basit faiz hesabı ile). O zaman 365 vade işi kerizlik oluyor. Tabi ki durum öyle değil. Sanırım orada yazan faizler bir yılın sonunda elde edilecek geliri gösteriyor, vade sonundakini değil. Yine bir gıdım akla sahip kişiler tarafından tasarlanmış bir web sayfasında bu konuda bilgi alabileceğimiz bir link neyin olmasını beklerdik. Ama yok! Bugüne kadar İş Bankası ile olan münasebetlerim bana Türkiye'nin bu anlı şanlı bankasının en basit konularda bile insanların ihtiyaçlarının ne olduğunu düşünmeye tenezzül etmediği izlenimini verdi. Sanki internette Türkçe bilgi edinmek kolaymış gibi bir de bilgiyi en çok sunması gerekenler kulaklarının üstüne yatıyor.
Başkalarının neye ihtiyaç duyabileceğini düşünme alışkanlığındaki eksilik İş Bankası ile sınırlı değil elbet. Memleketimizde günlük hayatımız böyle binlerce irili ufaklı beceriksizlik, düşüncesizlik örnekleri ile dolu. Bu örnekler birbiri üstüne bindiğinde hayat kalitemiz ortaya çıkıyor.
Önerim beceriksizlik yapanların bunu örtmelerine izin vermemek, her türlü ortamda bunları ifşa etmektir.
Bir başka karın ağrısı olan bankaların olur olmaz aldıkları hizmet bedelleri konusunda ağzı yanan sadece biz değilmişiz: A Quest For 'More Info' on Bank Fees
Friday, January 05, 2007
Gücüksu Hikayeleri
İlk olarak kurbanı kestim. Bu seferki 300YTL'ye mal olan bir keçiydi. Böyle şeylerden tiksinen izleyicilere resme tıklamamalarını öneririm çünkü orjinali sansürsüz:
Kurban kesme kurallarını hatırlayalım:
-Hayvanı kıbleye çevir
-Hayvana bıçağı gösterme (ürkeceği gerekçesiyle)
-Hayvanı sol tarafına yatır, sağ arka bacağı serbest bırak ki çırpınabilsin, kolay can versin
-Besmele çekmek zorunlu değil, niyet yeter. İstenirse "Allah'ım bu kurban sendendir ve sanadır" denebilir (arapçası okunuyor genellikle)
-Hayvanın boğazını iyice gerdir, yoksa kesmesi meşakkatli olur. Ayrıca keçi ve koyunlarda kesmeden hemen önce kıl veya yünü bıçakla biraz ayır. Aksi takdirde bıçak öncelikle kıla değeceği için ilk kesme hamleleri boşa gidecek, kesmek güç olacaktır.
Kurban kesmek, bir hayvanın canını almak manen güç bir iş. Peki neden kendim kesiyorum? Özellikle şehirlerde yaşayan bizler üretim zincirinin çok uzağındayız ve yediğimiz, kullandığımız şeylerin hangi şartlardan geçtiğine yabancıyız. Evet kavramsal olarak önümüzdeki etin bir hayvanın katli sonucunda elde edildiğini biliyoruz ama gerçekte bir hayvanı katletmek neye benzer bilmiyoruz. Yıllar önce bunu düşünmüş ve elde ediliş yöntemlerini tasvip etmediğim şeyleri kullanmama kararı almıştım. İmkan açısından en kolay, zihni hazırlık olaraksa en zor tecrübe olanağı kurban kesmekti. İlk kurbanı keserken cidden zorlanmıştım, halen de kolay olduğunu söyleyemem. Doğal kaynakların düşüncesice çar çur edilmesi, gözden ırak insanların sömürülmesi, savaşların romantik, kahramanca şeyler sanılması gibi sıkıntıların olayları sadece kavramsal düzeyde algılamaktan, gerçeğini merak/tecrübe zahmetine katlanmamaktan, ezbercilikten kaynaklandığını düşünürüm. İşte bu yüzdendir ki kurbanı kendim keserim.
Gücüksu'da her kış köyün yılı hayırlı geçirmesi için köylü arasında para toplanıp kurban kesilir ve kurbanın etleri tüm köylüye - misafirler dahil - (para verse de vermese de) dağıtılır.
Göksun'da sık uygulanan bir üçkağıt: Önemli bir şahıs geldiğinde, bir yer açıldığında kurban kesmek adettendir. Ben bu kurbanların etlerinin dağıtıldığını veya ziyafet çekildiğini sanırdım. Meğerse akıllı hemşerilerim kesim için kasapları çağırır, kasaplar da normalde mezbahada kesecekleri hayvanlardan birkaçını getirip kesermiş. Sonra hayvan tekrar mezbahaya götürülüp yüzülür ve kasapta satılırmış. Yani hem hava atılmış oluyor, hem de ekonomik zarara uğranmıyor! Tabi bu durumda o hayvan kurban sayılmaz ama orası önemsiz bir detay :P
Gücüksu'da eskiden mevsim dönümlerinde Zöömılgış denilen bir aktivite gerçekleştirilirmiş. Kış ortasında (Zemheri ayı - Çilliin but) gençler ve çocular tuhaf kıyafetlere bürünür, şarkılar söyler şaklabanlık ve gürültü yaparmış. Karşılığında para, bulgur, un vb. hediyeler alırlarmış (bulgur ve un köy bakkalına ucuz yoldan satılırmış). Curcuna sırasında bazı gençler gizlice kileri yoklar, yöh (çeçen sucuğu) benzeri ganimetleri çalıverirmiş. Söylenen Türkçe tekerlemelere örnek:
Kış yarı oldu duydunuz mu?
Selam verdik aldınız mı?
Alanın bir oğlu olsun,
Almayanın kızı olsun, onu da Allah elinden alsın.
(korkunç sesler ve bağrışmalar)
Annem çocukken bu bağrışmalardan çok korkarmış. Bir de kış anası (çeçence Annaan) diye bir mahluka inanırlarmış. Bu mahlukat çocukları çuvala koyar ve yemeye götürürmüş. Çeçen masallarında sık sık boy gösteren bir başka karakter de Yeeşip isimli dişi bir devmiş. Çeçenler dişilerden çok çekmiş herhal :P
Zöömılgış'ın yaz versiyonunda ise genellikle yağmur duası edilirmiş. Söylenen çeçence duadan bir bölüm:
Doğda üütii deelii (Allah'ın yağmuru gelsin)
Khorş kgulii here yu (Şakır şakır yağsın)
Çocuklar sevindirilirmiş çünkü mutlu çocukların dualarının kabul edildiğine inanılırmış.
Babam çocukken yılbaşlarında radyosu olanın birinin (örneğin Nurhacı) evinde toplanılır ve özellikle piyango sonuçları dinlenirmiş.
Bizim dükkanda Eşe ve Makbule halalarımı gösteren bir fotoğraf buldum (fotoğraftan kesilmiş kişi de Nazlıhan halammış). Fotoğraf 1950-60 dönemine ait olmalı. Eşe ve Makbule Süleyman dedemin Balı'dan olma kızları. Eşe genç yaşta veremden ölmüş.
Evde annem kuşburnu çayı yapmıştı. Bunun üzerine kuşların burnunun değil gagasının olduğunu, asıl adının it burnu olduğunu tartışadururken çeçence adının Kegin Büürük olduğunu öğrendim. Keg=kıç, büürük=buran. Kegin büürük isminin it burnunun çok fazla yenilmesi sonucunda oluşan semptomlardan kaynaklandığı düşünülmektedir ;)
Karaömer köyünde geçen küçüklüğümden hatırladığım tek türkü Mahzuni'nin Amerika Katil Katil türküsüdür. Türkü Sofya radyosunda çalarmış, malum resmi radyoda böyle parçalar pek çalamaz.
Sunday, December 31, 2006
Kafkas müziğini paylaşalım
Ramzan Paskayev (thanks to Raed):
Saturday, December 23, 2006
Remix
Bir çeçen parçasını remix ettim. Özellikle orjinalinde yer alan ve kulağa ucuz pop müziği gibi gelen bölümleri silip damar bölümleri birleştirdim. |
Friday, December 22, 2006
Wikipedia'ya bağış

Sunday, December 03, 2006
Yaşasın Google Video!
Tabi ki videolar ingilizce. İngilizce hakkında ufak bir istatistik: Wikipedia'daki Türkçe yazı sayısı yaklaşık 10bin. İngilizce yazı=1.5milyon, Almanca=500 bin. Yani benim gibi ingilizce+almanca bilen birinin internetten yararlanma miktarı sadece Türkçe bilen birinden 2milyon/10bin=200 kat fazla! Renklerden örnek vereyim. Diyelim ki gerçek dünyadaki fikirler 16milyon renkten oluşsun, ben de 256 renkte görebilen biri olayım. Siz sadece Türkçe biliyorsanız yaklaşık 256/200 = 1.3 renkte, yani siyah-beyaz görebileceksiniz demektir! Yurdumuzda olaylara siyah beyaz bakışın ne kadar yaygın olduğunu düşününce hiç de şaşırtıcı değil. Gerçek resim, benim gördüğüm resim ve sadece Türkçe bilenin gördüğü resim aşağıdaki gibi olacaktır:

Bu kadar bilinçlendirme yeter. Videolara geçelim:
Is recycling really useful?
Milton Friedman - Limiting Government>
Richard Feynman - The Pleasure of Finding Things Out
Noam Chomsky
Noam Chomsky - Distorted Morality
Richard Dawkins
Richar Dawkins - The God Delusion
Daniel Dennet
Steven Pinker
Freeman Dyson
Tetris Belgelseli-BBC (Nefis Bey'e el sallarım)
The Power of Nightmares-BBC
The story of one-BBC
Google Video Educational Genre<>