Dicovery kanalındaki Prototype This programı ilginç. Özellikle biraz önce izlediğim bölümü beni etkiledi. The Flying Life Guard isimli bölümde sahillere konabilecek otomatik bir kurtarma sistemi anlatılıyor (özet video). Bence gayet güzel ve faydalı bir ürün olur. Özellikle Karadeniz'de insanların göz göre göre boğulmasını engelleyebilir. Müteşebbislerin dikkatine...
Beni asıl etkileyen ise adamların etkinliği; İki haftada yaptıkları şey aslında iki mastır tezi!
İlgili forum burada.
Sunday, March 29, 2009
Saturday, March 28, 2009
Side effects of messing with the hosts file
For the last couple of days I had trouble logging in to my blogger account. I could see my blog but the navigation bar at the top was missing. I tried different things and found out that the problem was with my hosts file (located in C:\Windows\System32\Drivers\etc\).
In the past, I had edited my hosts file so that I could access sites like youtube. I had also entered blogger.com (since it is another favourite target of censorship). Perhaps blogger had changed its ip address without informing yours truly. I commented out the blogger lines in my hosts file:
Then I opened a command window to check out the ip address of blogger:
As you can see, the ip address is not 72.14.207.191 anymore, it is 74.125.79.191. Mission accomplished.
Interesting note: I could reach blogger.com with UltraSurf. It means that UltraSurf bypasses hosts (besides hiding your ip address).
In the past, I had edited my hosts file so that I could access sites like youtube. I had also entered blogger.com (since it is another favourite target of censorship). Perhaps blogger had changed its ip address without informing yours truly. I commented out the blogger lines in my hosts file:
#72.14.207.191 blogger.com
#72.14.207.191 www.blogger.com
Then I opened a command window to check out the ip address of blogger:
As you can see, the ip address is not 72.14.207.191 anymore, it is 74.125.79.191. Mission accomplished.
Interesting note: I could reach blogger.com with UltraSurf. It means that UltraSurf bypasses hosts (besides hiding your ip address).
Sunday, March 22, 2009
The Amazing Meeting
The amazing meeting:
You'll be with hundreds of other people who prefer the world the way it really is: free from magical thinking, paranormal hucksters, irrationality, and antiscience.
Muhtar ve Seçimler
Derya ile aklımıza muhtar ne iş yapar, muhtarı neden devlet atamaz da halk seçer sorusu geldi.
Muhtarın görevleri Şehir ve kasabalardaki mahalle muhtar ve ihtiyar kurulları tüzüğünde yazıyor. Tarihi 1945! Görevler devlet görevlisi işi gibi görünüyor. Muhtarın atanıyor değil de seçiliyor olmasının aklımıza gelen nedenleri:
* Kimse başkasının köyünde çalışmak istemez.
* Köyü en iyi orada yaşayan bilir.
Muhtarın köylüden seçilmesinin sakıncası muhtarın köyün kalabalık sülalesinden seçilmesi, gariban haklarının çiğnenmesidir.
Köy için tamam da şehirlerde bu iki madde pek önemli değil sanki. İkamet ilmühaberi dışında bir işimize yaramıyorlar. Şehirlerdeki muhtarlar atansa da olur.
Muhtarlık konusundan hareketle kimlerin atanması ve kimlerin seçilmesi gerektiği üzerine konuştuk biraz. Tabi cehaletimiz nedeniyle çok yol alamadık. Bir ara işin tarihçesini, dayandığı felsefi/bilimsel temellerini araştırıp öğrenmek lazım.
Muhtarın görevleri Şehir ve kasabalardaki mahalle muhtar ve ihtiyar kurulları tüzüğünde yazıyor. Tarihi 1945! Görevler devlet görevlisi işi gibi görünüyor. Muhtarın atanıyor değil de seçiliyor olmasının aklımıza gelen nedenleri:
* Kimse başkasının köyünde çalışmak istemez.
* Köyü en iyi orada yaşayan bilir.
Muhtarın köylüden seçilmesinin sakıncası muhtarın köyün kalabalık sülalesinden seçilmesi, gariban haklarının çiğnenmesidir.
Köy için tamam da şehirlerde bu iki madde pek önemli değil sanki. İkamet ilmühaberi dışında bir işimize yaramıyorlar. Şehirlerdeki muhtarlar atansa da olur.
Muhtarlık konusundan hareketle kimlerin atanması ve kimlerin seçilmesi gerektiği üzerine konuştuk biraz. Tabi cehaletimiz nedeniyle çok yol alamadık. Bir ara işin tarihçesini, dayandığı felsefi/bilimsel temellerini araştırıp öğrenmek lazım.
Sunday, March 15, 2009
Common Craft
Common Craft:
How Common Craft Stopped Doing Client Work, In Plain English:
Common Craft is a two person, husband and wife company. We work from our home in Seattle, Washington. We have chosen to build a business that doesn't make size the priority. If anything, our priority is building a successful business that enables us to be happy, excited and independent. We believe small is beautiful.
How Common Craft Stopped Doing Client Work, In Plain English:
We think their story can inspire anyone who dreams of making a living doing good work and exploring new ways to do business on a changing internet.
Friday, March 13, 2009
In Defense of Elections
In Defense of Elections:
For a young leftist, a career in academia or the think tanks is an easy choice, while those who are bolder go into full-time activism. But running for office never seems like a viable option.
Leftists need to think more about running for office. Not as an alternative to advocacy or activism, but as an extension of it. Campaigns are an incredible opportunity to explain and fight for the issues you believe in, while elected offices are a great opportunity to achieve them.
Flip the bozo bit
How to be a program manager:
flip the bozo bit: Decide that someone is a clown, and stop listening to them. Example: "If a program manager says dumb things, the programmer might flip the bozo bit on them."
Programmers can’t report to program managers which means, among other things, that the development lead, or the CTO, or the CEO, can’t be the person who writes the specs.
Tuesday, March 03, 2009
Hizmet 7x24
İlginç bir hizmet: Hizmet 7x24. Tlf: 444 77 24. Geceyarısı eczaneden ilaç alıp adrese teslimden taksi ve temizlikçi sağlamaya kadar farklı konularda yardım sunuyorlar. Henüz denemedim ama blogda bahsedecek kadar ilgimi çekti. Durumun "henüz okumadım ama...", "henüz izlemedim ama..." diye başlayan spastik kitap ve sinema yorumlarına benzediğinin farkındayım(!)
Monday, March 02, 2009
Yarızamanlı
Sık sık “x mevzusunu bir ara araştırmalı. Neyse, şimdi işim var, sonra...” diye o anki işimle doğrudan alakalı olmayan ama mühendislikle ve uzun vade ile yakından alakalı şeyler aklıma gelir. Bunları not ederim, fakat konuyla ilgilenmem birkaç yılı bulabiliyor. En iyi çare o tür işleri yarızamanlı çalışanlara vermek. Yarızamanlılar genellikle Üniversite son sınıf öğrencisidir, derslerden arta kalan zamanda işe gelir (genellikle haftada 1.5 gündür). Örneğin şu an bir tanesi MATLAB’deki kosinüs algoritmasını incelemekte ve hata analizlerini yapmakta.
Üniversite mezunlarının sudan çıkmış balık sıkıntısını yaşamamaları için yarızamanlılık mefhumunu daha yaygın hale getirmek lazım. Çünkü yarızamanlı çalışarak başka türlü edinemeyeceğiniz deneyimleri iş işten geçmeden edinebilirsiniz.
Görebildiğim iki engel var: Birincisi üniversitelerdeki müfredatın ağır olması, öğrenciye vakit bırakmaması. İkincisi ise işyerlerinde yarızamanlılık alışkanlığının oturmamış olması.
Üniversiteler ana amaçları olan yetkin bireyler yetiştirmede yarızamanlılığın önemini görmeli ve her dönem iki günü boş bırakacak sade bir müfredat hazırlamalı. İşyerleri de yarızamanlılara verebilecekleri iş listeleri tutmalı ve onlarla günde yarım saat de olsa ilgilenecek teknik kişiler atamalı. Akıllı öğrenciler yarızamanlı çalışarak tecrübe kazanabilir, işe yarayabilirler. İşyerleri hem zaman bulamadıkları araştırma türü işleri yaptırabilir hem de gelecekte alacakları adayları daha iyi seçme olanağı bulur. Ucuz işgücü de cabası...
Bana kalsa bu sistemi ortaokuldan başlatırım çünkü kafası çalışan ortaokul öğrencisine dahi verebileceğim işler var. Tabi üniversite öğrencisine göre işleri tamamlamaları daha uzun sürer ama yeterli vakit ve ilgi ile üstesinden gelebilirler. Bu esnada mühendislik nedir, araştırma nasıl yapılır, İngilizce neden önemlidir, bilgisayar nasıl pratik kullanılır, rapor nasıl yazılır konularında paha biçilmez dersler edinirler. En önemlisi de okul denen suni, sıkıcı ortamdan sıyrılıp gerçekten öğrenmenin neye benzediğini görürler.
İlham için bkz. What You'll Wish You'd Known
Üniversite mezunlarının sudan çıkmış balık sıkıntısını yaşamamaları için yarızamanlılık mefhumunu daha yaygın hale getirmek lazım. Çünkü yarızamanlı çalışarak başka türlü edinemeyeceğiniz deneyimleri iş işten geçmeden edinebilirsiniz.
Görebildiğim iki engel var: Birincisi üniversitelerdeki müfredatın ağır olması, öğrenciye vakit bırakmaması. İkincisi ise işyerlerinde yarızamanlılık alışkanlığının oturmamış olması.
Üniversiteler ana amaçları olan yetkin bireyler yetiştirmede yarızamanlılığın önemini görmeli ve her dönem iki günü boş bırakacak sade bir müfredat hazırlamalı. İşyerleri de yarızamanlılara verebilecekleri iş listeleri tutmalı ve onlarla günde yarım saat de olsa ilgilenecek teknik kişiler atamalı. Akıllı öğrenciler yarızamanlı çalışarak tecrübe kazanabilir, işe yarayabilirler. İşyerleri hem zaman bulamadıkları araştırma türü işleri yaptırabilir hem de gelecekte alacakları adayları daha iyi seçme olanağı bulur. Ucuz işgücü de cabası...
Bana kalsa bu sistemi ortaokuldan başlatırım çünkü kafası çalışan ortaokul öğrencisine dahi verebileceğim işler var. Tabi üniversite öğrencisine göre işleri tamamlamaları daha uzun sürer ama yeterli vakit ve ilgi ile üstesinden gelebilirler. Bu esnada mühendislik nedir, araştırma nasıl yapılır, İngilizce neden önemlidir, bilgisayar nasıl pratik kullanılır, rapor nasıl yazılır konularında paha biçilmez dersler edinirler. En önemlisi de okul denen suni, sıkıcı ortamdan sıyrılıp gerçekten öğrenmenin neye benzediğini görürler.
İlham için bkz. What You'll Wish You'd Known
Sunday, March 01, 2009
Gölgesizler
Derya'nın çok sevdiği Gölgesizler kitabının (yazar: Hasan Ali Toptaş) filmine gittik Cuma akşamı. Film bittiğinde hissim "evet, kaliteli bir yapım ama sıkıldım biraz" idi. Ancak film üzerine konuştukça aslında sevdiğimi farkettim. Bunları Derya'nın baskısı altında yazmıyorum (!) Gidiniz, izleyiniz, kararınızı da film üzerinde düşündükten sonra veriniz.
Benzer bir durumu Fight Club filminde yaşamıştım. Film çıkışında hoşlanmamış ama üzerinde düşündükçe güzel bir eser olduğu sonucuna varmıştım.
Uyarı: Yazının bundan sonraki kısmını filme gidecekler okumasın. Seyrettikten sonra okuyunuz.
Gölgesizler'in konusu neyin hayal neyin gerçek olduğu, hayal ve gerçeğin birbirine karışması gibi görünüyor. Gibi görünüyor diyorum, ama aslında konu yazarın eserinde eksik bıraktığı noktaların roman kahramanları tarafından belli belirsiz farkedilmesi ve işin içinden çıkamamaları. Mutlak gerçekliği ifade eden Hasan Ali Toptaş sadece bir an camdaki yansıma olarak görünüyor. Bu aralar okuduğum felsefe tarihi kitabındaki hayatın bir illüzyon olduğuna dair düşünceler geldi aklıma. Herkesin zaman zaman zihnini kurcalayan "sakıncalı" soruları mutlak gerçekliğin anlık yansımaları gibi düşünebilir miyiz?
Oyuncuları başarılı buldum. Tipler çok ilginç. 90'lık ihtiyar, bekçi, özellikle de deli (Ertan Saban)... Hala kafamın içinde "KAR! NEDEN YAĞAR KAR!" yankılanıp duruyor. Ben de Cennetin oğlu olmak isterdim...
Candan Erçetin'in Ben Kimim şarkısı filmi izledikten sonra ayrı bir anlam kazanıyor.
İlgimizi çeken bir not: Filmde beğendiğim bekçi karakterini canlandıran Hakan Karahan'ın neler yaptığına bir bakmanızı tavsiye ederim. Akbank Genel Müdür yardımcılığı yapmış, romanları var, Aikido ustası, filmi yapan Narsist Film'in kurucusu... İnsanın potansiyelini iyi kullandığında neler başarabileceğine güzel bir örnek.
Benzer fantastiklikleri barındıran Amat'ın da filmini bekliyoruz, yapımcılara duyrulur.
Benzer bir durumu Fight Club filminde yaşamıştım. Film çıkışında hoşlanmamış ama üzerinde düşündükçe güzel bir eser olduğu sonucuna varmıştım.
Uyarı: Yazının bundan sonraki kısmını filme gidecekler okumasın. Seyrettikten sonra okuyunuz.
Gölgesizler'in konusu neyin hayal neyin gerçek olduğu, hayal ve gerçeğin birbirine karışması gibi görünüyor. Gibi görünüyor diyorum, ama aslında konu yazarın eserinde eksik bıraktığı noktaların roman kahramanları tarafından belli belirsiz farkedilmesi ve işin içinden çıkamamaları. Mutlak gerçekliği ifade eden Hasan Ali Toptaş sadece bir an camdaki yansıma olarak görünüyor. Bu aralar okuduğum felsefe tarihi kitabındaki hayatın bir illüzyon olduğuna dair düşünceler geldi aklıma. Herkesin zaman zaman zihnini kurcalayan "sakıncalı" soruları mutlak gerçekliğin anlık yansımaları gibi düşünebilir miyiz?
Oyuncuları başarılı buldum. Tipler çok ilginç. 90'lık ihtiyar, bekçi, özellikle de deli (Ertan Saban)... Hala kafamın içinde "KAR! NEDEN YAĞAR KAR!" yankılanıp duruyor. Ben de Cennetin oğlu olmak isterdim...
Candan Erçetin'in Ben Kimim şarkısı filmi izledikten sonra ayrı bir anlam kazanıyor.
İlgimizi çeken bir not: Filmde beğendiğim bekçi karakterini canlandıran Hakan Karahan'ın neler yaptığına bir bakmanızı tavsiye ederim. Akbank Genel Müdür yardımcılığı yapmış, romanları var, Aikido ustası, filmi yapan Narsist Film'in kurucusu... İnsanın potansiyelini iyi kullandığında neler başarabileceğine güzel bir örnek.
Benzer fantastiklikleri barındıran Amat'ın da filmini bekliyoruz, yapımcılara duyrulur.
Subscribe to:
Posts (Atom)