Geçmişte "suratsız" olduğuma dair eleştirler almıştım. Bazen "abi neyin var?" sorularına muhattap olup şaşırırdım, çünkü o sırada gayet keyifliyimdir, sadece düşünüyorumdur (bkz. introvert). Epey bir zamandır yüz ifadem ve ses tonum üzerinde çalışıyorum. Artık dürüstçe gülümseyebiliyor, kulağa garip gelmeyen bir şekilde "teşekkür ederim" diyebiliyorum. Özellikle de yurt dışında olduğumda bu özellikler kişiliğimin bir parçası oluyor. Hiçbir efor sarfetmeden herkese selam veriyorum.
Peki neden yurt dışındayken daha başarılıyım? Sanırım etrafımdaki insanların davranışları ile ilgili. Geçenlerde Amerika'da iken insanların birbirilerini tanımadıkları halde gülümseyerek selam vermeleri çok hoşuma gitmişti. İçten miydiler değil miydiler bilmiyorum, ama güzeldi.
Peki ya memleketteki durum? Yurtdışından Türkiye'ye ayak bastığımda ilk dikkatimi çeken hep insanların yüzleridir: Yüzlerinden fiziksel ve ruhsal sağlıkları hakkında fikir edinirim ve İstanbul havaalanında gördüklerim canımı sıkar: Sarı-gri yüzler, çökmüş yanaklar, çatık kaş, ürkek bakışlar...
Birkaç yıl önce bir arkadaşım ile sohbetim aklıma geldi. İşyerinde (eski binada) uzun bir koridor vardır. Bu koridorun iki ucundan hareket eden iki kişi birbirilerini herhalde 30-40 saniye görürler. Bu iki kişi samimi veya "küs" değillerse şöyle bir muhasebe başlar:
- Hmm, karşıdaki kişi X (hafızadan X ile ilgili +,- data yüklenir)
- Aramızda henüz mesafe ver. Şunlardan birini yapiim
a) Birşey düşünüyormuş gibi davraniim
b) Sağa, sola bakiim ama kesinlikle onun yüzüne değil
- Eyvah, artık birbirimizi görmemiş gibi yapamayacağımız kadar yaklaştık.
- Bana bakıyorum mu (göz ucuyla kontrol et)
- Bakıyor ise ben de ona bakiim.
- Gülümsiim (İçten yapan azdır)
- Kısa bir selamlaşma ve...oh be bitti
Gözlemlerime ve kendi deneyimlerime dayanarak yukarıdaki senaryonun fena halde stresli olduğunu söyleyebilirim. Peki ben ne yapıyorum? İlk andan itibaren karşıdakinin yüzüne bakıyor ve gülümsüyorum. Gülümsemem artık suni değil, gerçekten o kişiyi gördüğüme memnunum. Bunda çalıştığım işyerindeki yüksek insan kalitesinin payı büyük. Yanına geldiğimde de artık herkesin benden alışık olduğu bir espiri olan "Sayın X.soyadı" diyorum. Minimum bu. Arada ufak bi sohbet de olabiliyor. Genellikle sıkıntılı bir durum olan kısa süre sonra tekrar karşılaşma durumu da "Sık görüşür olduk" espirisi ve müstehzi bir gülümseme ile küçük bir hoşluğa dönüşür. "Müstehzi" kelimesini kullandığım için gururluyum xP
Enteresan olan dalgınlıkla birini görmeyip selam vermediğimde canlarının ne kadar sıkıldığıdır. Bir dahaki karşılaşmada sizi görmeyerek öçlerini alırlar. Acayip...Varın daha karmaşık sosyal olayları düşünün. Kendimi bazen mayın tarlasında gibi hissediyorum.
Yakın çevremdekilerin de bu tür davranışlarını gördüğümde onlara rahatlamalarını, en ufak mevzuyu kişiliklerine hakaret gibi algılamamalarını öneriyorum. Geçenlerde kaldığımız misafirhaneden iki örnek:
1. Taksi ile MAM ana giriş kapısına geldik, görevlinin bariyeri kaldırmasını bekliyoruz. Acelemiz yok. Görevli telefon ile konuşuyor. Arkadaşım bariyeri açar mısınız diyor. Görevli eliyle bir saniye işareti yapıp konuşmaya devam ediyor. Arkadaş orantısız bir öfke ile sesini yükseltip tartışmaya başlıyor. Herkesin canı sıkılıyor.
2. Misafirhanedeki görevli bir diğer arkadaşa giriş kimliğini soruyor, arkadaş sülalesine sövülmüş gibi davranmaya başlıyor.
Alla alla, abi nedir bu memleketteki artislik? Biraz rahat olun kardeşim... Enerjinizi gerçek kriz durumlarına saklayın. Belki kendine güven eksikliğindendir... Kendime güvenim arttıkça insanlara olan toleransım ve empatim de arttı.
Eh haliyle Türkiye'de gülümsemek biraz daha zor olabiliyor. Ama azimliyim :)
Saturday, October 01, 2005
Subscribe to:
Post Comments (Atom)
No comments:
Post a Comment