Almanya'daki Türk bakkalında asılıydı "veresiye satan - peşin satan" resmi. O günlerde bono ne diye çok merak eder, bonodan ürkerdim. Umut'un katkılarıyla işte huzurlarınızda:
03.02.2019: Resmin arasındaki yazı: "Veresiye veremem, arkan sıra gelemem, gelirsem de bulamam, bulursam da alamam."
Wednesday, November 30, 2005
Tuesday, November 29, 2005
Age of Enlightenment
"Age of Enlightenment -- The ultimate goal of Maharishi Supreme Military Science is to create this age where "[n]ot only will no one harm anyone, but everyone will be a joy to everyone else in the most spontaneous manner, and every nation will be a joy to every other nation" (Maharishi, 1986a, p. 49)."
from Invincible Military - A Vedic Approach to Military Defense
from Invincible Military - A Vedic Approach to Military Defense
Sunday, November 27, 2005
Sendika üzerine
İşçiyim ve Tez-Koop-İş sendikasına üyeyim (Tez-Koop-İş = Türkiye Ticaret, Kooperatif, Eğitim, Büro ve Güzel Sanatlar İşçileri Sendikası). Geçen hafta işyerinde sendika işyeri temsilcileri seçildi. Adaylarla sohbetlerim sonrasında bu konuda bloglamanın zamanının geldiğini düşündüm.
İşyerinde iki farklı sendika görevlisi varmış: Bunlardan biri işyeri temsilcisi, diğeri de sendika delegesi. İkisini aynı şey sanıyordum, değilmiş. İşyeri temsilcisi işçilerle işveren arasında olan, işçilerin dilek ve temennilerini, şikayetlerini işverene görüşerek çözme sorumluluğuna sahip. Delege ise sendikada kariyer yapmanın ilk adımı sanki... Bir çeşit parti delegesi gibi... Seçimlerde oy verme hakkına sahip olan delegedir. Biraz garip çünkü elini taşın altına koyan işyeri temsilcisi, kariyer yapan delege imiş görüntüsü var. Sormak lazım.
Notlar:
- Yaşasın-kahrolsun slogan edebiyatından daha derin analizler bekliyoruz. Tüm basın açıklamaları ve eylemler sanki birbirinin kopyası.
- İşyerinde verimlilik, işçilerin eğitim ve becerilerinin arttırılması, gayrı safi milli hasılanın artması konusundaki laflar yüzeysel olmalı çünkü bu alanlarda laf var aksiyon na-mevcut. Mevcut pastayı büyütmekten çok var olanı yağmalama düşüncesi ülkemizdeki temel sıkıntılardan biri. "Üretim" içi boş bir palavra...
- Sendikaların birbiri ile ilişkilerini merak ediyoruz (örnek: Nakliyat-İş'in TÜMTİS'e silahlı saldırısı!).
- Sendikalarla ilgili enteresan haberler çıkıyor. Örnek: Sendika Ağaları Burjuvazinin Safında. Bu haberi ciddiye almaya imkan yok çünkü klasik "yaşasın-kahrolsun" formülleriyle dolu.
- Sendikalarda görev almanın beceriden çok siyasi parti, mezhep, ırk vb. unsurlara bağlı olduğu dedikodusu var. Ülkemizde aksi zaten çok şaşırtıcı olurdu.
- Tez-Koop-İş tarihçesi, TÜBİTAK ne zaman ve neden bu sendikaya (başkasına değil) üye oldu?
- Sendikalarda tartışmadan, eleştiriden ziyade kavga izlenimi var.
- Sendikanın hayatıma etkisi yok. Mühendisim ve kendi sorunlarımı kendi idari yapımızla çözebiliyorum. Mühendisler ilgi göstermiyor. Mühendislerin ne istediklerini merak eden de yok sanırım. Geçen haftaki işyeri temsilcisi seçiminde seçilenler arasında mühendis bulunmuyor.
- Daha önceleri bir elemanı işten attık ("kendi isteği ile ayrıldı"), işyeri temsilcilerinin en azından benden bilgi almasını isterdim. Kimse birşey sormadı. Biz çalışma arkadaşlarımıza açıklama yaptık.
- Medyaya yansıyan sözleşme pazarlıklarında hep aynı senaryo: Önce görüşmeler krize girer, sonra anlaşılır. Aceba danışıklı döğüş mü var? Sendikacıların görevlerini yaptıklarını göstermek için kriz mi çıkması gerekiyor?
- İşe başlarken otomatikman sendikaya da üye oluyoruz. Bu sırada bize kimse bilgi vermedi.
- Sendikadan ayrılmak mümkün mü, yoksa bu aleme giren bir daha çıkamaz mı?
Tez-Koop-İş web sayfası eleştirileri:
- Sayfa güncel değil sanırım. Genel Başkan Sadık Özben görünüyor.
- Alt sayfalara doğrudan link veremiyoruz. Örneğin Nakliyat İş'in TÜMTİS'e saldırısının linki şu ancak sayfa izin vermiyor.
- İşyeri temsilcisi, delege vb. işlerin tanımları yok.
- Sendika yöneticilerinin özgeçmişleri yok.
- Her işyeri için temsilci listesi, delege listesi, bunların fotoğrafları ve özgeçmişleri olsun.
- Dergi sayfasındaki linkler çalışmıyor.
Binanaleyh, sendika konusunda kafamda net bir resim yok, hayatıma etkisi de yok. Hal böyleyken sendika benim için yılda bir iki kere rey verdiğim bir işten öteye gitmiyor. Bir müddet daha durumu izleyeceğim ve sendikanın benim için abesle iştigal olduğunu değerlendirirsem sendikadan ayrılmanın yollarını arayacağım.
İşyerinde iki farklı sendika görevlisi varmış: Bunlardan biri işyeri temsilcisi, diğeri de sendika delegesi. İkisini aynı şey sanıyordum, değilmiş. İşyeri temsilcisi işçilerle işveren arasında olan, işçilerin dilek ve temennilerini, şikayetlerini işverene görüşerek çözme sorumluluğuna sahip. Delege ise sendikada kariyer yapmanın ilk adımı sanki... Bir çeşit parti delegesi gibi... Seçimlerde oy verme hakkına sahip olan delegedir. Biraz garip çünkü elini taşın altına koyan işyeri temsilcisi, kariyer yapan delege imiş görüntüsü var. Sormak lazım.
Notlar:
- Yaşasın-kahrolsun slogan edebiyatından daha derin analizler bekliyoruz. Tüm basın açıklamaları ve eylemler sanki birbirinin kopyası.
- İşyerinde verimlilik, işçilerin eğitim ve becerilerinin arttırılması, gayrı safi milli hasılanın artması konusundaki laflar yüzeysel olmalı çünkü bu alanlarda laf var aksiyon na-mevcut. Mevcut pastayı büyütmekten çok var olanı yağmalama düşüncesi ülkemizdeki temel sıkıntılardan biri. "Üretim" içi boş bir palavra...
- Sendikaların birbiri ile ilişkilerini merak ediyoruz (örnek: Nakliyat-İş'in TÜMTİS'e silahlı saldırısı!).
- Sendikalarla ilgili enteresan haberler çıkıyor. Örnek: Sendika Ağaları Burjuvazinin Safında. Bu haberi ciddiye almaya imkan yok çünkü klasik "yaşasın-kahrolsun" formülleriyle dolu.
- Sendikalarda görev almanın beceriden çok siyasi parti, mezhep, ırk vb. unsurlara bağlı olduğu dedikodusu var. Ülkemizde aksi zaten çok şaşırtıcı olurdu.
- Tez-Koop-İş tarihçesi, TÜBİTAK ne zaman ve neden bu sendikaya (başkasına değil) üye oldu?
- Sendikalarda tartışmadan, eleştiriden ziyade kavga izlenimi var.
- Sendikanın hayatıma etkisi yok. Mühendisim ve kendi sorunlarımı kendi idari yapımızla çözebiliyorum. Mühendisler ilgi göstermiyor. Mühendislerin ne istediklerini merak eden de yok sanırım. Geçen haftaki işyeri temsilcisi seçiminde seçilenler arasında mühendis bulunmuyor.
- Daha önceleri bir elemanı işten attık ("kendi isteği ile ayrıldı"), işyeri temsilcilerinin en azından benden bilgi almasını isterdim. Kimse birşey sormadı. Biz çalışma arkadaşlarımıza açıklama yaptık.
- Medyaya yansıyan sözleşme pazarlıklarında hep aynı senaryo: Önce görüşmeler krize girer, sonra anlaşılır. Aceba danışıklı döğüş mü var? Sendikacıların görevlerini yaptıklarını göstermek için kriz mi çıkması gerekiyor?
- İşe başlarken otomatikman sendikaya da üye oluyoruz. Bu sırada bize kimse bilgi vermedi.
- Sendikadan ayrılmak mümkün mü, yoksa bu aleme giren bir daha çıkamaz mı?
Tez-Koop-İş web sayfası eleştirileri:
- Sayfa güncel değil sanırım. Genel Başkan Sadık Özben görünüyor.
- Alt sayfalara doğrudan link veremiyoruz. Örneğin Nakliyat İş'in TÜMTİS'e saldırısının linki şu ancak sayfa izin vermiyor.
- İşyeri temsilcisi, delege vb. işlerin tanımları yok.
- Sendika yöneticilerinin özgeçmişleri yok.
- Her işyeri için temsilci listesi, delege listesi, bunların fotoğrafları ve özgeçmişleri olsun.
- Dergi sayfasındaki linkler çalışmıyor.
Binanaleyh, sendika konusunda kafamda net bir resim yok, hayatıma etkisi de yok. Hal böyleyken sendika benim için yılda bir iki kere rey verdiğim bir işten öteye gitmiyor. Bir müddet daha durumu izleyeceğim ve sendikanın benim için abesle iştigal olduğunu değerlendirirsem sendikadan ayrılmanın yollarını arayacağım.
Friday, November 25, 2005
On belief
"...all obscenity is less insulting than, How I was brought up and my imaginary friend means more to me than anything you can ever say or do. So, believing there is no God lets me be proven wrong and that's always fun. It means I'm learning something."
"Believing there is no God gives me more room for belief in family, people, love, truth, beauty, sex, Jell-o and all the other things I can prove and that make this life the best life I will ever have."
from There is no God by Penn Jillette
"Believing there is no God gives me more room for belief in family, people, love, truth, beauty, sex, Jell-o and all the other things I can prove and that make this life the best life I will ever have."
from There is no God by Penn Jillette
Thursday, November 24, 2005
Questions to ask before you start a business
Five questions that need to be answered before you start a business:
1. What you're going to do
2. Why users need it
3. How large the market is
4. How you'll make money
5. Who the competitors are and why this company is going to beat them. (That last has to be more specific than "they suck" or "we'll work really hard.")
from Paul Graham
1. What you're going to do
2. Why users need it
3. How large the market is
4. How you'll make money
5. Who the competitors are and why this company is going to beat them. (That last has to be more specific than "they suck" or "we'll work really hard.")
from Paul Graham
Monday, November 21, 2005
Mastering language
Look at this message: People are grown up under different circumstances, so it is hard for them to really understand each other, especially on complex matters.
That's not very exciting. Here is a better way:
"And those who were seen dancing were thought to be insane by those who could not hear the music." Nietzsche (thanks to Rahmi)
Now that strikes a sentimental as well as logical chord. A very powerful way of conveying a simple message... Be the master of language. And a blog is a good step in that direction.
And here is another one:
"Where you stand comes down to where you refuse to sit." - Jack Higgins
That's not very exciting. Here is a better way:
"And those who were seen dancing were thought to be insane by those who could not hear the music." Nietzsche (thanks to Rahmi)
Now that strikes a sentimental as well as logical chord. A very powerful way of conveying a simple message... Be the master of language. And a blog is a good step in that direction.
And here is another one:
"Where you stand comes down to where you refuse to sit." - Jack Higgins
Friday, November 18, 2005
What should I do with my life?
"The previous era of business was defined by the question, Where's the opportunity? I'm convinced that business success in the future starts with the question, What should I do with my life? Yes, that's right. The most obvious and universal question on our plates as human beings is the most urgent and pragmatic approach to sustainable success in our organizations. People don't succeed by migrating to a "hot" industry (one word: dotcom) or by adopting a particular career-guiding mantra (remember "horizontal careers"?). They thrive by focusing on the question of who they really are -- and connecting that to work that they truly love (and, in so doing, unleashing a productive and creative power that they never imagined). Companies don't grow because they represent a particular sector or adopt the latest management approach. They win because they engage the hearts and minds of individuals who are dedicated to answering that life question."
"The ruling assumption is that money is the shortest route to freedom. Absurdly, that strategy is cast as the "practical approach." But in truth, the opposite is true. The shortest route to the good life involves building the confidence that you can live happily within your means (whatever the means provided by the choices that are truly acceptable to you turn out to be). It's scary to imagine living on less. But embracing your dreams is surprisingly liberating. Instilled with a sense of purpose, your spending habits naturally reorganize, because you discover that you need less."
"Those who are lit by that passion are the object of envy among their peers and the subject of intense curiosity. They are the source of good ideas. They make the extra effort. They demonstrate the commitment. They are the ones who, day by day, will rescue this drifting ship."
http://www.fastcompany.com/online/66/mylife.html
"The ruling assumption is that money is the shortest route to freedom. Absurdly, that strategy is cast as the "practical approach." But in truth, the opposite is true. The shortest route to the good life involves building the confidence that you can live happily within your means (whatever the means provided by the choices that are truly acceptable to you turn out to be). It's scary to imagine living on less. But embracing your dreams is surprisingly liberating. Instilled with a sense of purpose, your spending habits naturally reorganize, because you discover that you need less."
"Those who are lit by that passion are the object of envy among their peers and the subject of intense curiosity. They are the source of good ideas. They make the extra effort. They demonstrate the commitment. They are the ones who, day by day, will rescue this drifting ship."
http://www.fastcompany.com/online/66/mylife.html
Wednesday, November 09, 2005
Spyware removal
I got infected by ISTBar while searching through astalavista. I accidentally must have clicked on the "install activeX". It installs the following toolbar to all Internet Explorer windows:
I tried symantec's removal tool which said it removed the bar whereas it didn't. I had to manually kill processess, edit registry and delete files. It took me 2 hours to track the files and delete them. They were istsvc.exe, pblbpsqo.exe, istbar.exe. Later I heard of Microsoft's AntiSpyware removal tool and used to have a last clean up:
Interesting side effect of ISTBar: Word and Excel slowed down to their knees. It took around 30 secs to open a document. It was resolved after removal of ISTBar.
I tried symantec's removal tool which said it removed the bar whereas it didn't. I had to manually kill processess, edit registry and delete files. It took me 2 hours to track the files and delete them. They were istsvc.exe, pblbpsqo.exe, istbar.exe. Later I heard of Microsoft's AntiSpyware removal tool and used to have a last clean up:
Interesting side effect of ISTBar: Word and Excel slowed down to their knees. It took around 30 secs to open a document. It was resolved after removal of ISTBar.
Tuesday, November 08, 2005
Sunday, November 06, 2005
Words I hate
Some words are so often used and abused that it makes me sick to hear them. Worse, they are inappropriatly used. For example, instead of talking about a merely good game we say "incredible" game. I'll throw up! Avoid such words.
English:
- really ( I don't care really)
- you know
- you know what I'm saying
- cool
- adrenalin
- incredible, unbelievable (The meal was incredibly tasty)
Turkish:
- öncelikle (öncelikle herkesi saygıyla selamlıyorum)
- falan oldum
- yani
- gördüm sizi (kıllanmış gördüm sizi)
- mesela
- tarzı
- duyum (aldığımız duyumlara göre)
- inanılmaz (yemek inanılmaz lezzetliydi)
English:
- really ( I don't care really)
- you know
- you know what I'm saying
- cool
- adrenalin
- incredible, unbelievable (The meal was incredibly tasty)
Turkish:
- öncelikle (öncelikle herkesi saygıyla selamlıyorum)
- falan oldum
- yani
- gördüm sizi (kıllanmış gördüm sizi)
- mesela
- tarzı
- duyum (aldığımız duyumlara göre)
- inanılmaz (yemek inanılmaz lezzetliydi)
Saturday, November 05, 2005
İhale üçkağıtları
Devlet ihalelerinde hilenin ("ihaleye fesat karıştırmak") önüne geçmek için sürekli artan karmaşıklıkta kanunlar çıkarılır, ne kadar kararlı olunduğunu dair demeçler verilir. Mevcut ihale algoritmasını inceleyelim:
1. Hizmet talebi ile mevcut karmakarışık tüzüklere göre ihale açılır. Temel kurallar:
- İhale duyurulur (sanırım resmi gazetede)
- En az üç farklı fimadan teklif alınması gerekir
2. Hizmeti sunabilecek firmalar tonla belge hazırlayarak ihaleye başvurur ("zarf atar")
3. Mevcut başvurulardan "en uygun" olan seçilir. Seçimi yapanların akıl sağlıkları açısından en rahat yol en ucuz teklifi vereni seçmektir. En ucuzun dışındaki seçildiğinde murakıplara (bir çeşit müfettiş) kan ter içinde açıklama yapmak gerekir. Aslında en rahatı hiç ihale, dolayısı ile de hiç iş yapmamaktır. Mevcut denetim mekanizmaları iş yapanı canından bezdirebilir.
4. İş tamamlanınca para ödenir.
İhale hilelerinde hizmeti talep edenin hile yapması nispeten azaltılabilir. İki mekanizma söz konusu:
a) Vicdan, aile terbiyesi gibi elle tutulamayan şeyler
b) Kanunlar (sadece üçkağıda azimli insanların işini arttırır, önleyemez)
Ancak hizmeti sunanların üçkağıtlarını önlemek çok daha zor. Üçkağıt yöntemlerine bakalım:
- İhale olmaması için söz konusu iş ihale bedelinin altında kalan alt parçalara bölünür, her alt parça da "dost" firmalar tarafından yapılıyormuş gibi gösterilir, i.e. faturayı "dost" firmalar keser. Böylece hiç ihale bürokrasisi olmadan iş bağlanır. En büyük sorun işleyebilmesi için müşteri işbirliğinin gerekmesidir.
- Firma birkaç tanıdık firma ile ihaleye katılır, aslında teklifi veren tek firmadır.
- Katılmak isteyen diğer fimalar rüşvetle, tehditle sindirilir. Meblağ arttıkça tehdit işlevini daha şöhretli kişiler yerine getirmeye başlar (örnek: İnci Baba, Alaattin Çakıcı)
- Zavallı müşteri sonucu belli bir ihale ile hizmet almak zorunda kalır.
Şimdi denebilir ki "ihale gazetede duyruluyor, tehdit edilenler hakkını mahkemelerde arasın". Memleketin hukuk mekanizmalarının ve hukuk kadrolarının verimliliği ortada. İşin daha da vahimi mahkemeleri tartışmak tabu. Herhangi bir borcu mahkeme kararı ile tahsil etmeyi bir deneyin. Bir yakınım 4 yıl süren mahkeme sonunda davayı kazanır (miktar 30 Milyar), ancak davalı yargıtaya götürür mevzuyu ve dava yargıtay raflarında tozlanır. Geriye iki yol kalıyor: a) Vazgeç b) Yukarıda bahsettiğimiz tehdit mekanizmasını işlet.
Hukukla ilgili iki parantez:
- Dava süresince kararı etkileyebilecek konularda yayın yapmama kuralı var ki memleketteki dava sürelerine bakarsak mahkemelere aksetmiş olaylar hiçbir zaman tartışılamayacak gibi gözüküyor.
- Kanunların esas amacının vatandaşın haklarını korumak değil, devletin haklarını korumak olduğu gibi bir inanç var içimde.
İlerleyen yazılarda değiniriz.
Belediyelerle ilgili durum: Belediye ihalelerini kazanacak olan nihayetinde başkanın seçim masraflarını karşılamış kişi/kurumdur. Belediyelerle çalışmak pek arzulanmaz zaten çünkü belediyeler borçlarını ödemeleriyle meşhur değildirler.
Çözüm önerilerim:
1. İhalede sorumluluk alacak kişileri "dikkatli" seç. İnsan kalitesini arttır --> Eğitim
2. Kanunları karmaşıklaştırma, basitleştir. İhale yapanları canından bezdirme. Üç kağıt yapan zaten yapıyor. Bırak iş yapan rahat etsin.
3. Şu hukuk mevzusunu hallet. Etkin bir hukuk sistemi olmadan diğer öneriler işlevsizdir.
4. Vatandaş olarak kötü hizmet sunanların canını sıkalım. Bağırıp çağırmadan, kararlı bir şekilde yapalım, bol bol mizah kullanalım, dalga geçelim. Bloğumun bir amacı da budur. İnternet çok faydalı olabilir.
"Sevgili okur", senin bildiğin başka üçkağıtlar/çözüm önerileri varsa duyalım, analizi derinleştirelim.
Elin oğlu nasıl tedbirler almış aceba?
1. Hizmet talebi ile mevcut karmakarışık tüzüklere göre ihale açılır. Temel kurallar:
- İhale duyurulur (sanırım resmi gazetede)
- En az üç farklı fimadan teklif alınması gerekir
2. Hizmeti sunabilecek firmalar tonla belge hazırlayarak ihaleye başvurur ("zarf atar")
3. Mevcut başvurulardan "en uygun" olan seçilir. Seçimi yapanların akıl sağlıkları açısından en rahat yol en ucuz teklifi vereni seçmektir. En ucuzun dışındaki seçildiğinde murakıplara (bir çeşit müfettiş) kan ter içinde açıklama yapmak gerekir. Aslında en rahatı hiç ihale, dolayısı ile de hiç iş yapmamaktır. Mevcut denetim mekanizmaları iş yapanı canından bezdirebilir.
4. İş tamamlanınca para ödenir.
İhale hilelerinde hizmeti talep edenin hile yapması nispeten azaltılabilir. İki mekanizma söz konusu:
a) Vicdan, aile terbiyesi gibi elle tutulamayan şeyler
b) Kanunlar (sadece üçkağıda azimli insanların işini arttırır, önleyemez)
Ancak hizmeti sunanların üçkağıtlarını önlemek çok daha zor. Üçkağıt yöntemlerine bakalım:
- İhale olmaması için söz konusu iş ihale bedelinin altında kalan alt parçalara bölünür, her alt parça da "dost" firmalar tarafından yapılıyormuş gibi gösterilir, i.e. faturayı "dost" firmalar keser. Böylece hiç ihale bürokrasisi olmadan iş bağlanır. En büyük sorun işleyebilmesi için müşteri işbirliğinin gerekmesidir.
- Firma birkaç tanıdık firma ile ihaleye katılır, aslında teklifi veren tek firmadır.
- Katılmak isteyen diğer fimalar rüşvetle, tehditle sindirilir. Meblağ arttıkça tehdit işlevini daha şöhretli kişiler yerine getirmeye başlar (örnek: İnci Baba, Alaattin Çakıcı)
- Zavallı müşteri sonucu belli bir ihale ile hizmet almak zorunda kalır.
Şimdi denebilir ki "ihale gazetede duyruluyor, tehdit edilenler hakkını mahkemelerde arasın". Memleketin hukuk mekanizmalarının ve hukuk kadrolarının verimliliği ortada. İşin daha da vahimi mahkemeleri tartışmak tabu. Herhangi bir borcu mahkeme kararı ile tahsil etmeyi bir deneyin. Bir yakınım 4 yıl süren mahkeme sonunda davayı kazanır (miktar 30 Milyar), ancak davalı yargıtaya götürür mevzuyu ve dava yargıtay raflarında tozlanır. Geriye iki yol kalıyor: a) Vazgeç b) Yukarıda bahsettiğimiz tehdit mekanizmasını işlet.
Hukukla ilgili iki parantez:
- Dava süresince kararı etkileyebilecek konularda yayın yapmama kuralı var ki memleketteki dava sürelerine bakarsak mahkemelere aksetmiş olaylar hiçbir zaman tartışılamayacak gibi gözüküyor.
- Kanunların esas amacının vatandaşın haklarını korumak değil, devletin haklarını korumak olduğu gibi bir inanç var içimde.
İlerleyen yazılarda değiniriz.
Belediyelerle ilgili durum: Belediye ihalelerini kazanacak olan nihayetinde başkanın seçim masraflarını karşılamış kişi/kurumdur. Belediyelerle çalışmak pek arzulanmaz zaten çünkü belediyeler borçlarını ödemeleriyle meşhur değildirler.
Çözüm önerilerim:
1. İhalede sorumluluk alacak kişileri "dikkatli" seç. İnsan kalitesini arttır --> Eğitim
2. Kanunları karmaşıklaştırma, basitleştir. İhale yapanları canından bezdirme. Üç kağıt yapan zaten yapıyor. Bırak iş yapan rahat etsin.
3. Şu hukuk mevzusunu hallet. Etkin bir hukuk sistemi olmadan diğer öneriler işlevsizdir.
4. Vatandaş olarak kötü hizmet sunanların canını sıkalım. Bağırıp çağırmadan, kararlı bir şekilde yapalım, bol bol mizah kullanalım, dalga geçelim. Bloğumun bir amacı da budur. İnternet çok faydalı olabilir.
"Sevgili okur", senin bildiğin başka üçkağıtlar/çözüm önerileri varsa duyalım, analizi derinleştirelim.
Elin oğlu nasıl tedbirler almış aceba?
Thursday, November 03, 2005
Yataklı Tren
Gebze yolculuklarında bir de yataklı treni denedim. Biletin parasını TCDD web sayfasından ödedim. Trenin kalkmasından önce de gara gidip bileti bilet otomatından aldım. Sorunsuz... Fiyatı biraz tuzlu (62 YTL). Gece 22:30'da Ankara garından yola çıkıyor ve sabah 07:10'da Pendik'te oluyor. İlk bakışta ümit vaadediyordu. Kompartmanın lavabosu, elektrik prizi (laptop için lazım) var:
Yatak da rahattı:
Ancak doğru düzgün uyumak mümkün olmadı. Tren seyri sırasında çok sallanıyor ve gürültü çıkarıyor. Hadi gürültüyü kulak tıkacı ile önlemek mümkün olur ancak sallantıya çare yok. Sallantı periyodik olsa belki beşik etkisi ile uyunabilir. Ancak sallantı gayet aperiyodik, bu nedenle de 10 dakikadan fazla dalmak mümkün olmadı. Kısacası iş değil...
Yatak da rahattı:
Ancak doğru düzgün uyumak mümkün olmadı. Tren seyri sırasında çok sallanıyor ve gürültü çıkarıyor. Hadi gürültüyü kulak tıkacı ile önlemek mümkün olur ancak sallantıya çare yok. Sallantı periyodik olsa belki beşik etkisi ile uyunabilir. Ancak sallantı gayet aperiyodik, bu nedenle de 10 dakikadan fazla dalmak mümkün olmadı. Kısacası iş değil...
Subscribe to:
Posts (Atom)