Bubbles on the brain:
"Paul Samuelson once quipped, "Economists have successfully predicted nine of the last five recessions."
"The cost of hiding from a nonexistent giant man-eating saber-tooth tiger is low, but the cost of not hiding from a real giant man-eating saber-tooth tiger is quite high. So hiding more often than there are tigers makes a lot of sense, if you're a caveman.
But as with other habits ingrained into us by evolution, the habit of predicting doom and gloom when it isn't in fact right around the corner might no longer make sense."
Sunday, December 30, 2007
Zeka nedir?
Nesij'le muhabbet ederken bir ara zeka konusuna geldik. Zeka göstergesi olarak kabul gören kriterlere göz atalım:
* Karmaşık matematiksel işlem yapabilmek
* İyi hafıza
* Bilgiye sahip olmak
* Yeni konuları hızlı anlamak
* Yaratıcılık
Google çağında matematiksel işlem yapabilmek, hafıza, bilgiye sahip olmak zekanın özünü oluşturmuyor. Yeni konuları hızlı anlamak ve yaratıcılık zekayla daha ilgili. Hızlı anlamayı da etkileyen faktörlerden biri daha önceki bilgi birikimidir. Hızlı öğrenmeyi geçmişte öğrenilen şeylerle alakası olmayan yeni bir şeyi hızlı öğrenmek diye tanımlamak lazım. Keza yaratıcılık da öyle... Bir problem üzerinde düşünme süresini arttırmak o probleme yaratıcı bir çözüm bulma olasılığını arttırır.
Günün sonunda ulaştığımız nokta zekanın ne olduğunu doğru düzgün bilmediğimiz, ama ne olmadığını daha iyi bildiğimizdi. Gerizekalılığı tanımamız daha kolay(!)
İşin güzel yanı zeka göstergelerini iyileştirmenin mümkün olmasıdır. Zekayı arttırmanın en etkin yolu yaptığın şeyi daha iyi yapma zihniyetine sahip olmaktır. Daha iyi yemek yapmak, daha iyi insan ilişkileri kurmak, calculus'u daha iyi anlamak... Üstelik iyileştirmenin sonu olmadığınından ömrünüz boyunca zekanız artacaktır. Cehalet ve gerizekalılık daha iyisini yapmamaktır.
"Ne duruyorsun be, at kendini denize;
Geride bekleyenin varmış, aldırma;
Görmüyor musun, her yanda hürriyet;
Yelken ol, kürek ol, dümen ol, balık ol, su ol;
Git gidebildiğin yere." -- Orhan Veli Kanık, Hürriyete Doğru
"...you need to set personal standards and strive to meet them. When you meet these standards, raise them and strive again. Challenge yourself to do superior work and you will be surprised at what you can accomplish." -- Watts S. Humphrey
Thursday, December 27, 2007
Kurban maceraları
Kurban bayramında Göksun'a gittik. Bu sefer bir koyun kestik. Neden kurbanı bizzat kendim kestiğimi daha önce izah etmiştim. Kurbanı Gücük'te kestim. Gücük dağ eteğine kurulu olduğu için heryerde güneş çoktan doğmuş olmasına rağmen Gücük hala gölgedeydi ve ortalık buz gibiydi. Gücük'te Bulgaristan saati geçerli olmalı (!)
Ne zaman Göksun'a gitsem bizimkilerin elindeki bilgisayar donanımın bendekilerden daha iyi olduğunu görüp hasetimden çatlarım. Evde laptop, bir de wireless modem olunca internetin sohbete faydalarını gördük. Aklımıza takılan en ufak soruyu internetten cevaplar olduk. Ayrıca cevabı ararken rastladığımız linkler de başka sohbetleri açar oldu. Anlayacağınız düzeyli bir geyik aracı olarak çok işe yarıyor. Önerim internetle entegre sehapaların yapılması! Sohbet sırasında internetten yararlandığımız konulardan bazılar:
* Elektrik tellerinin üzerindeki kırmızı toplar ne işe yarar?
* İki de bir gelen Burkina Faso menşeili spam mailler nasıl bir üçkağıt için kullanılıyor?
* Laptop’u anfiye bağlayınca laptop eğer kendi pilinden çalışıyorsa sorun yok, prize takılırsa hoparlörden cızırtı geliyor, nasıl çözeriz?
* Tek yumurta ikizleri nasıl oluşuyor?
* Angut kuşunun adı neden öyledir?
* Laptoplardan biri her açılışta iki XP seçeneğinden birini seçmemizi istiyor, bunu nasıl engelleriz?
* Memlukler nasıl ortaya çıkmıştır?
En son soba nasıl yakılır diye bakacakken "abartma Şamil" dedim ve anneme sordum :*). Tabi bütün bu internetten faydalanma hadisesinin ingilizce bilmemiz sayesinde olduğunu söylememe lüzum yok sanırım.
Kurban tatilinden rastgele başlıklar:
* Göksun-Maraş yolundan manzaralar:
* En meşhur üniversitelerimizden biri olan Sütçü İmam Üniversitesi'nin girişi:
* Kurban etinden kebap faslı:
* Eskiden Kızılöz Gücük’ün yaylası imiş ve yerleşim yokmuş. 1950’lerde satılmış ve yavaş yavaş bugünkü Kızılöz ortaya çıkmış. Kızılöz’ün bulunduğu yerde Angut kuşları olurmuş. Angut kuşunu avcılar avlamazmış çünkü eşini kaybeden angut kuşu eşinin cesedinin başından ayrılmazmış.
* Kuztepe’nin resmi adı Hacı Ömer imiş. Kuztepe isminin de kuzularla ilgisi yokmuş, kuzey tepesi manasına geliyormuş. İşin enteresan yanı Kuztepe denilen tepe köyün doğusuna düşüyor! Civar köyler arasında ilk kez okul Kuztepe’ye kurulmuş (örneğin dedem Süleyman Kuztepe’de okumuş). Bunun da katkısı ile Kuztepe okuyan insanlarının bolluğu ile meşhur olmuş. Köy kıraç bir arazide olduğundan at yarışları eskiden Kuztepe’de yapılırmış.
* Erciyes dağı:
* Kamyonları denetim altında tutmak için bildiğimiz kadarı ile iki mekanizma var. Birincisinde kamyoncunun 8 saatten fazla araba kullanmasını engellemek için kamyoncunun ehliyetini bir cihaza takması, 8 saat dolduğunda ehliyetini çıkarması ve sanırım bir müddet dinlenmesi gerekiyor. Bunun hakkından gelmek için kamyoncular tanıdıkları ve fazla araba kullanmayan insanların ehliyetlerini alıyor ve çift ehliyet kullanıyor. 8 saat dolduğunda ehliyeti değiştiriyor.
İkincisi hız sınırını ölçen cihaz. Cihaz sürekli olarak aracın anlık hızını kaydediyor. Cihazı düğmesinden kapatırsan kayıtlarda görünüyor. Ama eğer kablosunu sökersen kayıt olmuyor. Kamyoncular polis kontrollerine bir saat kala cihazı çalıştırıyor. Böylece diğer zamanlarda canının istediği hızları yapıyor. Diğer yöntem de hız saatinin ayarı ile oynayıp araç örneğin 120 yaptığında 80 göstermesini sağlamak.
Ne zaman Göksun'a gitsem bizimkilerin elindeki bilgisayar donanımın bendekilerden daha iyi olduğunu görüp hasetimden çatlarım. Evde laptop, bir de wireless modem olunca internetin sohbete faydalarını gördük. Aklımıza takılan en ufak soruyu internetten cevaplar olduk. Ayrıca cevabı ararken rastladığımız linkler de başka sohbetleri açar oldu. Anlayacağınız düzeyli bir geyik aracı olarak çok işe yarıyor. Önerim internetle entegre sehapaların yapılması! Sohbet sırasında internetten yararlandığımız konulardan bazılar:
* Elektrik tellerinin üzerindeki kırmızı toplar ne işe yarar?
* İki de bir gelen Burkina Faso menşeili spam mailler nasıl bir üçkağıt için kullanılıyor?
* Laptop’u anfiye bağlayınca laptop eğer kendi pilinden çalışıyorsa sorun yok, prize takılırsa hoparlörden cızırtı geliyor, nasıl çözeriz?
* Tek yumurta ikizleri nasıl oluşuyor?
* Angut kuşunun adı neden öyledir?
* Laptoplardan biri her açılışta iki XP seçeneğinden birini seçmemizi istiyor, bunu nasıl engelleriz?
* Memlukler nasıl ortaya çıkmıştır?
En son soba nasıl yakılır diye bakacakken "abartma Şamil" dedim ve anneme sordum :*). Tabi bütün bu internetten faydalanma hadisesinin ingilizce bilmemiz sayesinde olduğunu söylememe lüzum yok sanırım.
Kurban tatilinden rastgele başlıklar:
* Göksun-Maraş yolundan manzaralar:
* En meşhur üniversitelerimizden biri olan Sütçü İmam Üniversitesi'nin girişi:
* Kurban etinden kebap faslı:
* Eskiden Kızılöz Gücük’ün yaylası imiş ve yerleşim yokmuş. 1950’lerde satılmış ve yavaş yavaş bugünkü Kızılöz ortaya çıkmış. Kızılöz’ün bulunduğu yerde Angut kuşları olurmuş. Angut kuşunu avcılar avlamazmış çünkü eşini kaybeden angut kuşu eşinin cesedinin başından ayrılmazmış.
* Kuztepe’nin resmi adı Hacı Ömer imiş. Kuztepe isminin de kuzularla ilgisi yokmuş, kuzey tepesi manasına geliyormuş. İşin enteresan yanı Kuztepe denilen tepe köyün doğusuna düşüyor! Civar köyler arasında ilk kez okul Kuztepe’ye kurulmuş (örneğin dedem Süleyman Kuztepe’de okumuş). Bunun da katkısı ile Kuztepe okuyan insanlarının bolluğu ile meşhur olmuş. Köy kıraç bir arazide olduğundan at yarışları eskiden Kuztepe’de yapılırmış.
* Erciyes dağı:
* Kamyonları denetim altında tutmak için bildiğimiz kadarı ile iki mekanizma var. Birincisinde kamyoncunun 8 saatten fazla araba kullanmasını engellemek için kamyoncunun ehliyetini bir cihaza takması, 8 saat dolduğunda ehliyetini çıkarması ve sanırım bir müddet dinlenmesi gerekiyor. Bunun hakkından gelmek için kamyoncular tanıdıkları ve fazla araba kullanmayan insanların ehliyetlerini alıyor ve çift ehliyet kullanıyor. 8 saat dolduğunda ehliyeti değiştiriyor.
İkincisi hız sınırını ölçen cihaz. Cihaz sürekli olarak aracın anlık hızını kaydediyor. Cihazı düğmesinden kapatırsan kayıtlarda görünüyor. Ama eğer kablosunu sökersen kayıt olmuyor. Kamyoncular polis kontrollerine bir saat kala cihazı çalıştırıyor. Böylece diğer zamanlarda canının istediği hızları yapıyor. Diğer yöntem de hız saatinin ayarı ile oynayıp araç örneğin 120 yaptığında 80 göstermesini sağlamak.
Sunday, December 16, 2007
Çağların ötesinden...
Şu an 2007 yılındayız ve kafa çalıştırma bakımından geçmişteki insanlara göre daha üstün bir noktada olduğumuzu düşünme eğilimindeyiz. Ama bazen geçmişten bir görüntü/olay gelir, masaüstümüze konuverir, aceba biz bunu düşünebilir miydik deriz. İşte bunlardan biri de kamuoyunun en çok sevdiği sayılardan olan, hakkında pek çok hikaye bulunan kök iki sayısıdır. Aşağıda Babil'lilerin millattan önce 1800'lere ait (bundan nerdeyse 3000 yıl önce. Tekrar ediyorum, üç binnnn!!!) bir tableti var ve kök iki sayısının noktadan sonra altıncı basamağa kadar hesabını gösteriyor [Analysis of YBC 7289]:
Tablet kök ikiyi şöyle hesaplamış (tabletin ortasındaki rakam dizisi): 1 + 24/60 + 51/3600 + 10/216000 = 1.41421296. Gerçek kök iki değeri ise 1.41421356! Paydaların altmışın katlarından oluşması Babil'lilerin 60'lık sayı sistemini kullanması yüzündendir. Bugüne yansıması ise 1 dakika=60 saniye, çemberin açısı = 360 derece vs.
Bir de Erastothenes'in millattan önce 200'de Dünya'nın çevresini ve Güneş'e uzaklığını %1 hassasiyetle hesaplaması olayı var ki, şimdi yerim dar, değinmeyeceğim.
Kendi adıma akıl yürütme açısından yazının bulunuşu sırasındaki bir insandan çok da üstünlüğüm olmadığımı düşünürüm, bu da benim ayıbım. Zaman kendini geliştirme zamanıdır. Eh, bir kaç bin yıl daha beklemesek iyi olacak.
mp3: Al Green - Just the two of us
Tablet kök ikiyi şöyle hesaplamış (tabletin ortasındaki rakam dizisi): 1 + 24/60 + 51/3600 + 10/216000 = 1.41421296. Gerçek kök iki değeri ise 1.41421356! Paydaların altmışın katlarından oluşması Babil'lilerin 60'lık sayı sistemini kullanması yüzündendir. Bugüne yansıması ise 1 dakika=60 saniye, çemberin açısı = 360 derece vs.
Bir de Erastothenes'in millattan önce 200'de Dünya'nın çevresini ve Güneş'e uzaklığını %1 hassasiyetle hesaplaması olayı var ki, şimdi yerim dar, değinmeyeceğim.
Kendi adıma akıl yürütme açısından yazının bulunuşu sırasındaki bir insandan çok da üstünlüğüm olmadığımı düşünürüm, bu da benim ayıbım. Zaman kendini geliştirme zamanıdır. Eh, bir kaç bin yıl daha beklemesek iyi olacak.
mp3: Al Green - Just the two of us
Saturday, December 15, 2007
Structure and interpretation of computer programs
Structure and interpretation of computer programs, Foreword:
"If art interprets our dreams, the computer executes them in the guise of programs!"
"If art interprets our dreams, the computer executes them in the guise of programs!"
Fixing the development environment
Fixing the development environment:
"Nothing changes if you give up, accept the problems and then live with them. All your potential goes into reinforcing the status quo instead of improving it.
Wherever I go, I always start with trying to correct those problems that are closest to me. I like to start nearby and work my way out; getting the simple things fixed quickly, then gradually tackle larger and larger issues. This keeps up a positive momentum of successful changes."
"Debugging is a very important skill to have, but it is something to be avoided wherever possible because it is very time consuming with little payoff."
"Nothing changes if you give up, accept the problems and then live with them. All your potential goes into reinforcing the status quo instead of improving it.
Wherever I go, I always start with trying to correct those problems that are closest to me. I like to start nearby and work my way out; getting the simple things fixed quickly, then gradually tackle larger and larger issues. This keeps up a positive momentum of successful changes."
"Debugging is a very important skill to have, but it is something to be avoided wherever possible because it is very time consuming with little payoff."
Monday, December 10, 2007
TavsiyeEdiyorum.com
TavsiyeEdiyorum.com:
"Eğer iyi bir profesyonel tanıyorsanız, sitemizde onun hakkında bir tavsiye yazısı yazarak, hem aynı konuda hizmet almayı planlayan diğer site ziyaretçilerimize yardımcı olabilir, hem de hizmetlerinden memnun kaldığınız bu kişiye teşekkür edebilirsiniz.
Amacımız işini iyi yapan profesyonelleri olumlu tavsiye yazıları ile onore ve motive etmek ve bu konuda bir hizmet almak isteyen site ziyaretçilerimizin alanlarında iyi ve tavsiye edilen isimlere kolay ulaşmasını sağlamaktır."
"Eğer iyi bir profesyonel tanıyorsanız, sitemizde onun hakkında bir tavsiye yazısı yazarak, hem aynı konuda hizmet almayı planlayan diğer site ziyaretçilerimize yardımcı olabilir, hem de hizmetlerinden memnun kaldığınız bu kişiye teşekkür edebilirsiniz.
Amacımız işini iyi yapan profesyonelleri olumlu tavsiye yazıları ile onore ve motive etmek ve bu konuda bir hizmet almak isteyen site ziyaretçilerimizin alanlarında iyi ve tavsiye edilen isimlere kolay ulaşmasını sağlamaktır."
Saturday, December 08, 2007
Abstractions
The .NET Abstraction Pile:
"...you can often make a tradeoff by choosing to work at a lower level of abstraction. By doing so, your development process will move more slowly, but more of the risks will be under your control."
"I recommend approaching third party code with a great deal of suspicion. Never assume that an unknown component or platform will Just Work. A little paranoia will probably pay off later."
"Have you ever watched someone try to solve a problem in the presence of several abstractions they didn't understand? They feel helpless. Usually, they start making wild guesses about where the problem could be. I call this "stab in the dark debugging". :-)"
"I believe the technical prowess of Bill Gates was a major reason why Microsoft beat every competitor in the eighties and nineties, even though Bill probably wrote no code, no specs, and no design documents."
"...you can often make a tradeoff by choosing to work at a lower level of abstraction. By doing so, your development process will move more slowly, but more of the risks will be under your control."
"I recommend approaching third party code with a great deal of suspicion. Never assume that an unknown component or platform will Just Work. A little paranoia will probably pay off later."
from artyfactory
"Have you ever watched someone try to solve a problem in the presence of several abstractions they didn't understand? They feel helpless. Usually, they start making wild guesses about where the problem could be. I call this "stab in the dark debugging". :-)"
"I believe the technical prowess of Bill Gates was a major reason why Microsoft beat every competitor in the eighties and nineties, even though Bill probably wrote no code, no specs, and no design documents."
Thursday, December 06, 2007
Nested for loops with recursion
Recently I had to use nested for loops to solve a problem but the number of these loops (n) had to be input:
I thought that recursion could be the answer. Since I am interested in recursion, I gave it a try. Below is a simple Matlab function that writes 'hello' 2^n times recursively, i.e. if n=3, it will write 8 'hello's. See if you understand the logic:
My real world problem involved n-dimensional linear interpolation which is too long for a blog post. Recursion is fascinating for the curiously minded, and at times life saving. Does anyone know a way to express n nested for loops without using recursion (n is input)?
I thought that recursion could be the answer. Since I am interested in recursion, I gave it a try. Below is a simple Matlab function that writes 'hello' 2^n times recursively, i.e. if n=3, it will write 8 'hello's. See if you understand the logic:
My real world problem involved n-dimensional linear interpolation which is too long for a blog post. Recursion is fascinating for the curiously minded, and at times life saving. Does anyone know a way to express n nested for loops without using recursion (n is input)?
Tuesday, December 04, 2007
Saturday, December 01, 2007
How to Win Friends and Influence People
How to Win Friends and Influence People was a book I read when I was a teenager. It was inspiring. Wikipedia has a page nicely summarizing the points:
"If you're wrong, admit it quickly and emphatically."
"Ask questions instead of giving direct orders."
"Let the other person save face."
"Praise every improvement."
"Encourage them by making their faults seem easy to correct."
"Make the other person happy about doing what you suggest."
Another good book is The 7 Habits of Highly Effective People
For more, visit Self-help book scategory
"If you're wrong, admit it quickly and emphatically."
"Ask questions instead of giving direct orders."
"Let the other person save face."
"Praise every improvement."
"Encourage them by making their faults seem easy to correct."
"Make the other person happy about doing what you suggest."
Another good book is The 7 Habits of Highly Effective People
For more, visit Self-help book scategory
More Wikipedia
Essays in wikipedia
A page where wikipedians praise the good work of others: A nice cup of tea and a sit down:
"If you can't say something nice, don't say anything at all."
Notability criteria in wikipedia: On notability:
"An article's subject is notable if it has been the subject of non-trivial published works by multiple separate sources that are independent of that subject itself."
A page where wikipedians praise the good work of others: A nice cup of tea and a sit down:
"If you can't say something nice, don't say anything at all."
Notability criteria in wikipedia: On notability:
"An article's subject is notable if it has been the subject of non-trivial published works by multiple separate sources that are independent of that subject itself."
Wednesday, November 28, 2007
Wikipedia in schools
Wikipedia in schools:
"It can fairly be argued that Wikipedia is one of if not the greatest collaborative successes on the Internet, and it so happens that like schools, it is in the business of spreading knowledge."
"Students in high school and university, perhaps even middle school, already spend innumerable hours researching and writing papers that will only be read by a few people before being forgotten. Teachers and professors in high school and university are a cadre of adults who have spent their lives learning, understanding, expanding, and teaching certain academic subjects. All of these people deal with spreading/learning knowledge on a full time basis. If just a small fraction of these people (34+ million high school and college students in US), both students and teachers, were systematically encouraged to become regular editors of Wikipedia (and sister projects), the results would be incredible."
"Schools should encourage Wikipedia volunteering just as much as they promote the more "traditional" types of such work, and frankly, editing can be a far more academic pursuit than pulling weeds at the local park."
"It can fairly be argued that Wikipedia is one of if not the greatest collaborative successes on the Internet, and it so happens that like schools, it is in the business of spreading knowledge."
"Students in high school and university, perhaps even middle school, already spend innumerable hours researching and writing papers that will only be read by a few people before being forgotten. Teachers and professors in high school and university are a cadre of adults who have spent their lives learning, understanding, expanding, and teaching certain academic subjects. All of these people deal with spreading/learning knowledge on a full time basis. If just a small fraction of these people (34+ million high school and college students in US), both students and teachers, were systematically encouraged to become regular editors of Wikipedia (and sister projects), the results would be incredible."
"Schools should encourage Wikipedia volunteering just as much as they promote the more "traditional" types of such work, and frankly, editing can be a far more academic pursuit than pulling weeds at the local park."
Tuesday, November 27, 2007
On Starting a Long-Term Company
On Starting a Long-Term Company:
"...if you ever delegate without understanding, things will get messed up."
"...if you're the one who cares, you should be the one pushing things forward. You can't delegate the core motivation."
"...if you ever delegate without understanding, things will get messed up."
"...if you're the one who cares, you should be the one pushing things forward. You can't delegate the core motivation."
Sunday, November 25, 2007
Biraz da edebiyat
Geçenlerde sevgili eşimin defterlerinde gördüğüm bir yazı (şiir?) çok hoşuma gitti:
Yoldan geçiyordu, durdu...
bir bahçe vardı.
donuk adımlarla, adım adım bahçenin duvarına yöneldi
donuk gözlerle çiçeklere baktı, baktı..
çiçekler sıcaktı.
donmuş bir sesle bahçıvana sustu:
-bu çiçekler kesilecek mi, bu çiçekler gidecek mi?
bahçıvan dizlerine bahçeyi çöktü,
yüzüne çiçekleri döndü.
bir ışık yanmıyordu, yandı, söndü...
elleri gözlerine baktı, gözleri ellerine aktı.
gözleri ellerini gördü, elleri kördü
sönen ışık yandı, yanan ışık söndü...
dün yağmur yağacaktı,
gün döndü yarın yağdı, bugün dindi...
ağlayacaktı, kim anlayacaktı...
Özdemir Asaf / Yalnızlık Paylaşılmaz
Bir de bugün eski kasetleri atmak üzere karıştırırken sonunda Salkım Söğüt'ün Grup Baran bestesini buldum ve ara kablo ile mp3 olarak kaydettim. Şiirden en sevdiğim bölümler:
Akıyordu su
gösterip aynasında söğüt ağaçlarını.
Yıkıyordu salkımsöğütler suda saçlarını.
Yanan yalın kılıçları çarparak söğütlere
koşuyordu kızıl atlılar güneşin battığı yere.
...
Ah ne yazık!
Ne yazık ki ona
dörtnala giden atların köpüklü boynuna bir daha yatmayacak,
beyaz orduların ardında kılıç oynatmayacak.
Nal sesleri sönüyor perde perde,
atlılar kayboluyor güneşin battığı yerde...
...
Ağlama salkımsöğüt, ağlama.
Kara suyun aynasında el bağlama.
El bağlama, ağlama.
Nazım Hikmet / Salkım Söğüt
mp3:
* Leona Lewis - Bleeding Love
* Gnarls Barkley - Crazy
Yoldan geçiyordu, durdu...
bir bahçe vardı.
donuk adımlarla, adım adım bahçenin duvarına yöneldi
donuk gözlerle çiçeklere baktı, baktı..
çiçekler sıcaktı.
donmuş bir sesle bahçıvana sustu:
-bu çiçekler kesilecek mi, bu çiçekler gidecek mi?
bahçıvan dizlerine bahçeyi çöktü,
yüzüne çiçekleri döndü.
bir ışık yanmıyordu, yandı, söndü...
elleri gözlerine baktı, gözleri ellerine aktı.
gözleri ellerini gördü, elleri kördü
sönen ışık yandı, yanan ışık söndü...
dün yağmur yağacaktı,
gün döndü yarın yağdı, bugün dindi...
ağlayacaktı, kim anlayacaktı...
Özdemir Asaf / Yalnızlık Paylaşılmaz
Bir de bugün eski kasetleri atmak üzere karıştırırken sonunda Salkım Söğüt'ün Grup Baran bestesini buldum ve ara kablo ile mp3 olarak kaydettim. Şiirden en sevdiğim bölümler:
Akıyordu su
gösterip aynasında söğüt ağaçlarını.
Yıkıyordu salkımsöğütler suda saçlarını.
Yanan yalın kılıçları çarparak söğütlere
koşuyordu kızıl atlılar güneşin battığı yere.
...
Ah ne yazık!
Ne yazık ki ona
dörtnala giden atların köpüklü boynuna bir daha yatmayacak,
beyaz orduların ardında kılıç oynatmayacak.
Nal sesleri sönüyor perde perde,
atlılar kayboluyor güneşin battığı yerde...
...
Ağlama salkımsöğüt, ağlama.
Kara suyun aynasında el bağlama.
El bağlama, ağlama.
Nazım Hikmet / Salkım Söğüt
mp3:
* Leona Lewis - Bleeding Love
* Gnarls Barkley - Crazy
Sunday, November 18, 2007
Google'ın bir aya gitmediği kalmıştı!
Google 2012 yılına kadar aya bir robot gönderebilen ilk iki devlet-dışı ekibe 30 milyon dolar ödül vereceğini açıkladı. Bir kez daha bizlere paranın insanların hayal gücünü geliştirmek için nasıl kullanılabileceğini gösterdiler. Abi büyüksünüz: Google Lunar X Prize, Join the revolution: Moon 2.0
Ve bir alkış da Peter Diamandis'e, Extraordinary feats of an X-Man
Ve bir alkış da Peter Diamandis'e, Extraordinary feats of an X-Man
Saturday, November 17, 2007
Saturday, November 10, 2007
İngilizce Yazılım Projesi
İnternette gezinirken sürekli bilmediğim ingilizce kelimelerle kaşılaşıyorum. Kelime dağarcığımı geliştirmek için idealde yapmam gereken kelimeleri ingilizce açıklamaları ve içinde geçtikleri cümlelerle birlikte not etmek. Ama şimdi kelimenin anlamını internetten bul, kelimeleri not ettiğin dosyayı aç, içine kelimeyi, anlamını ve örnek cümleyi kopyala, dosyayı kapat... Uzun iş. Onun yerine kelimeyi işaretleyip tek bir sağ klikle işlemi halletmek ister tembel gönlüm. Bu işi otomatik olarak halledecek bir program yazmayı düşünüyorum. Programı tamamladığımda aşağıdakine benzer bir işlevsellik sunmalı.
Temel özellikler:
* Sağ klik menüsüne kendi programımı eklemeliyim. Mümkünse menünün ilk maddesi olsun.
* Program web sayfasında işaretlenen kısmı text dosyasına yazmalı (bir çeşit "selected" özelliği olmalı).
İleri düzey özellikler:
* Eğer tek kelime seçmişsem program webster vb. sözlük sayfalarını sorgulayıp kelimenin ingilizce anlamını da dosyada yanına yazmalı.
** Program kullanarak sayfa yüklemesini öğren (IE API?)
** http://www.webster.com/dictionary/consternation adresindeki sayfayı yükle
** Sayfa kaynak kodunda '<'div class="defs"'>'bölümündeki tanımı al.
* Text dosyası değil de html dosyasına yazmalı. Dosyada kelime, anlamı ve örnek cümle için üç sütundan oluşan bir tablo olmalı. Eğer tek kelime seçmişsem tablonun birinci sütununa kelime, ikinci sütununa ise internetten otomatik bulunmuş ingilizce anlamı yazılmalı. Bir kelimeden fazlasını işaretlemişsem örnek cümle kabul etmeli ve üçüncü sütuna koymalı.
* IPhone vb. taşınabilir bilgisayarlarda çalışabilmeli
* Program beni sınava çekmeli:
** Kelimeyi sormalı, şıkları veritabanındaki diğer kelime anlamlarından oluşturmalı.
** Kelimenin geçtiği cümleyi içindeki kelimeyi silerek vermeli, buraya hangi kelime gelir diye sormalı, şıkları veritabanındaki kelimelerden oluşturmalı.
** Kelimeyi vermeli, şıkları içlerindeki bilinmeyen kelime silinmiş cümlelerden oluşturmalı.
** Doğru cevaplandırdığım kelimelerin sorma sıklığı düşmeli (bkz Flashcard yöntemi)
** Program performans tarihçemi tutmalı (kaç doğru, kaç yanlış, yanlış cevaplandırılan kelimelerin listesi vb.)
Programı yazdıktan sonra kamuya açacağım. Eklenmesinde fayda gördüğünüz özellikleri comment kısmında belirtelim.
Temel özellikler:
* Sağ klik menüsüne kendi programımı eklemeliyim. Mümkünse menünün ilk maddesi olsun.
* Program web sayfasında işaretlenen kısmı text dosyasına yazmalı (bir çeşit "selected" özelliği olmalı).
İleri düzey özellikler:
* Eğer tek kelime seçmişsem program webster vb. sözlük sayfalarını sorgulayıp kelimenin ingilizce anlamını da dosyada yanına yazmalı.
** Program kullanarak sayfa yüklemesini öğren (IE API?)
** http://www.webster.com/dictionary/consternation adresindeki sayfayı yükle
** Sayfa kaynak kodunda '<'div class="defs"'>'bölümündeki tanımı al.
* Text dosyası değil de html dosyasına yazmalı. Dosyada kelime, anlamı ve örnek cümle için üç sütundan oluşan bir tablo olmalı. Eğer tek kelime seçmişsem tablonun birinci sütununa kelime, ikinci sütununa ise internetten otomatik bulunmuş ingilizce anlamı yazılmalı. Bir kelimeden fazlasını işaretlemişsem örnek cümle kabul etmeli ve üçüncü sütuna koymalı.
* IPhone vb. taşınabilir bilgisayarlarda çalışabilmeli
* Program beni sınava çekmeli:
** Kelimeyi sormalı, şıkları veritabanındaki diğer kelime anlamlarından oluşturmalı.
** Kelimenin geçtiği cümleyi içindeki kelimeyi silerek vermeli, buraya hangi kelime gelir diye sormalı, şıkları veritabanındaki kelimelerden oluşturmalı.
** Kelimeyi vermeli, şıkları içlerindeki bilinmeyen kelime silinmiş cümlelerden oluşturmalı.
** Doğru cevaplandırdığım kelimelerin sorma sıklığı düşmeli (bkz Flashcard yöntemi)
** Program performans tarihçemi tutmalı (kaç doğru, kaç yanlış, yanlış cevaplandırılan kelimelerin listesi vb.)
Programı yazdıktan sonra kamuya açacağım. Eklenmesinde fayda gördüğünüz özellikleri comment kısmında belirtelim.
Kitaplık tasarımı
Uzun zamandır arzu ettiğimiz gibi şeffaf cam kapaklı güzel bir kitaplık arıyorduk. Sonunda hazır olarak bulamayacağımıza karar verip kendimiz tasarladık. Tasarımı Google Sketchup ile yapınca boyutların mantıklı olup olmadığını üç boyutlu şekil üzerinde görmek mümkün oldu. Tasarımımı 3D Warehouse'da kamuoyunun kullanımına sundum.
Mobilya siparişini ise Ankara Siteler'deki Aydınoğlu Mobilya'ya verdim. Biraz tuzlu ama güzel iş çıkarıyorlar. Benim selamımı söylerseniz ilgi görürsünüz ;)
Adresi şu:
Aydınoğlu Mobilya Dekorasyon Tic. Ltd. Şti.
Yetkili : Orhan Aydın
Telefon : (0312) 348 95 32
Adres : Karacakaya Caddesi No:65/A Siteler, Ankara
Bitmiş hali de şu:
Mobilya siparişini ise Ankara Siteler'deki Aydınoğlu Mobilya'ya verdim. Biraz tuzlu ama güzel iş çıkarıyorlar. Benim selamımı söylerseniz ilgi görürsünüz ;)
Adresi şu:
Aydınoğlu Mobilya Dekorasyon Tic. Ltd. Şti.
Yetkili : Orhan Aydın
Telefon : (0312) 348 95 32
Adres : Karacakaya Caddesi No:65/A Siteler, Ankara
Bitmiş hali de şu:
Thursday, November 08, 2007
Wikipedia Analiz Aracı
İlginç bir wikipedia analiz aracı: User Edit Counter
Bkz. benim İngilizce wikipedia istatistik sayfam
Bkz Türkçe vikipedi istatistik sayfam
Diğer araçlar için bkz. Toolserver Table of Contents
Aaron'dan wikipedia ile ilgili güzel bir yazı: Who Runs Wikipedia?
Bkz. benim İngilizce wikipedia istatistik sayfam
Bkz Türkçe vikipedi istatistik sayfam
Diğer araçlar için bkz. Toolserver Table of Contents
Aaron'dan wikipedia ile ilgili güzel bir yazı: Who Runs Wikipedia?
Wednesday, November 07, 2007
Unit Testing
I started making use of unit testing. Unit: smallest testable part of an application. At first, I was a little bit sceptical. "This tests are way too simple" I said to myself. But as the project grew in size, I realized the assurance my unit tests provided. They were the first line of defense against bugs. It allowed me to try new things with my code without being afraid of blowing things up.
My advice to the sceptical is: You write temporary little tests to check your code anyway. Instead of throwing them away, arrange them into unit tests. If nothing else, your unit tests will serve as a written reminder of what you have tested, and -more importantly- what you have not.
The Developer Testing Paradox by Alberto Savoia:
"When developers concentrate their efforts on unit tests, QA can focus on its real job – system and integration testing, load and stress testing, and independent verification – rather than having to find unit-level bugs that developers should have already caught and fixed."
"Left unchecked, a relatively small number of unit-level bugs can easily multiply and impair a software system so insidiously that bringing it back to a reasonable level of quality and usability may be impossible or, at best, horrendously painful and expensive. If you don’t pay attention to bugs early enough, you can easily end up with a system that is such a nightmare to maintain, evolve, and yes, even test, that the best option may be to throw it away and start over."
"...a single unit-level bug can infect the system and manifest itself in many other modules, forcing the QA organization to submit multiple bug reports – each of which takes valuable time to reproduce, file, verify, etc."
"If the tests are not executed frequently enough (ideally several times a day, matching the rhythm of code changes), much of their effectiveness will be lost."
"Test failures are a very good thing. They are evidence that the tests are thorough and are doing their job of detecting bugs and changes in the code behavior which, left unaddressed, could lead to further and more serious bugs."
"There is nothing like the feeling of confidence and protection that we get by having tens of thousands of test points spread across numerous tests that are run several times a day. System and integration tests are still necessary and useful, but they can’t match the fine granularity, resolution, and assurance of having specialized tests for each unit of code."
My advice to the sceptical is: You write temporary little tests to check your code anyway. Instead of throwing them away, arrange them into unit tests. If nothing else, your unit tests will serve as a written reminder of what you have tested, and -more importantly- what you have not.
The Developer Testing Paradox by Alberto Savoia:
"When developers concentrate their efforts on unit tests, QA can focus on its real job – system and integration testing, load and stress testing, and independent verification – rather than having to find unit-level bugs that developers should have already caught and fixed."
"Left unchecked, a relatively small number of unit-level bugs can easily multiply and impair a software system so insidiously that bringing it back to a reasonable level of quality and usability may be impossible or, at best, horrendously painful and expensive. If you don’t pay attention to bugs early enough, you can easily end up with a system that is such a nightmare to maintain, evolve, and yes, even test, that the best option may be to throw it away and start over."
"...a single unit-level bug can infect the system and manifest itself in many other modules, forcing the QA organization to submit multiple bug reports – each of which takes valuable time to reproduce, file, verify, etc."
"If the tests are not executed frequently enough (ideally several times a day, matching the rhythm of code changes), much of their effectiveness will be lost."
"Test failures are a very good thing. They are evidence that the tests are thorough and are doing their job of detecting bugs and changes in the code behavior which, left unaddressed, could lead to further and more serious bugs."
"There is nothing like the feeling of confidence and protection that we get by having tens of thousands of test points spread across numerous tests that are run several times a day. System and integration tests are still necessary and useful, but they can’t match the fine granularity, resolution, and assurance of having specialized tests for each unit of code."
Sunday, November 04, 2007
N. R. Narayana Murthy
"In December 2005, Narayana Murthy was voted as the 7th most admired CEO/Chairman in the world in a global study conducted by Burson-Marsteller with the Economist Intelligence Unit. The list included 14 others with distinguished names such as Bill Gates, Steve Jobs and Warren Buffett." -Wikipedia
Quotes:
* Performance leads to recognition. Recognition brings respect. Respect enhances power. Humility and grace in one's moments of power enhances dignity of an organisation.
* The real power of money is the power to give it away.
* In God we trust, everybody else bring data to the table.
Quotes:
* Performance leads to recognition. Recognition brings respect. Respect enhances power. Humility and grace in one's moments of power enhances dignity of an organisation.
* The real power of money is the power to give it away.
* In God we trust, everybody else bring data to the table.
Management is an Attitude
Eric Nehrlich, Management is an Attitude:
"A recent realization is that being a manager isn’t something that others can bestow upon me. The way to get others to treat me as a manager is not to wait for mystical authority to be granted to me, like the sword from the stone. It’s to start acting like a manager. This means taking responsibility for other people’s actions, which is a terrifying thing.
I have no problems being responsible for my own actions, because if I screw up, it’s because of factors under my direct control and I’m happy to accept the blame for that. Taking responsibility for others means I have to take responsibility for things that are not under my direct control.
If I can’t convince somebody to change, maybe I’m wrong. Maybe it’s my responsibility to continue reframing my ideas until I can convince them. Or to at least bring the issue out into the open so we can discuss it.
It means I am responsible for continuous and effective communication so that they can make appropriate decisions."
"A recent realization is that being a manager isn’t something that others can bestow upon me. The way to get others to treat me as a manager is not to wait for mystical authority to be granted to me, like the sword from the stone. It’s to start acting like a manager. This means taking responsibility for other people’s actions, which is a terrifying thing.
I have no problems being responsible for my own actions, because if I screw up, it’s because of factors under my direct control and I’m happy to accept the blame for that. Taking responsibility for others means I have to take responsibility for things that are not under my direct control.
If I can’t convince somebody to change, maybe I’m wrong. Maybe it’s my responsibility to continue reframing my ideas until I can convince them. Or to at least bring the issue out into the open so we can discuss it.
It means I am responsible for continuous and effective communication so that they can make appropriate decisions."
Eric Nehrlich
Bu aralar Fogbugz'ı deniyorum. Fogbugz teknik destek forumunda soruları cevaplandıran Eric Nehrlich de kim ola diye baktığımda enteresan bir bloğu olduğunu gördüm. Adamımız MIT fizik mezunu, Joel'in yanında çalışıyor, teknoloji yönetimi üzerine mastır yapıyor (strateji üstadı Nefis Bey'in dikkatine). Bloğu: Unrepentant Generalist
Okuduğu kitaplarla ilgili yorumları: Books
Okuduğu kitaplarla ilgili yorumları: Books
Prosedürler
Genel kanıya göre organizasyonlar büyüdükçe iş yapma biçimlerini yazılı hale getirmeye, yani prosedürlere/süreçlere ihtiyaç duyuyorlar. Bunun ne kadar doğru olduğunu şimdilik bir kenara bırakalım. Temel sav işlerin tekrarlanabilir/öngörülebilir bir kalite seviyesinde yapılabilmesi. Prosedürler özellikle hataları önleme görevi görüyorlar. Ezberci, "olsa iyi olur" yaklaşımlarla prosedürler hazırlandığında ise pratikle alakasız fantazilerle dolu hale geliyorlar. Prosedürleri hazırlarken sorulması gereken üç soru var:
* Çözmeye çalıştığımız problemin oluşma olasılığı yüksek mi?
* Sorun oluştuğunda hayati problemlere yol açacak mı?
* Yazılı kurallar olmadan sorunu aşmak zor mudur?
Eğer bu üç sorunun hepsine birden EVET demiyorsak yazılı kurala gerek yok demektir. Antoine de Saint-Exupery'nin tasarım için söylediği prosedürler için de aynen geçerlidir.
Yazılı kuralların esnekliği, yaratıcılığı, dolayısı ile de motivasyonu ve verimliliği olumsuz etkileme gibi çok ağır bedelleri olabileceği unutulmamalıdır. Atılan taş ürkütülen kurbağaya değmelidir.
Üç soruya evet dedikten sonra kuralları yazarken de her maddenin yanına mutlaka kuralın neden yazıldığını, neye dayandığını belirtmek gerekir (Geçmişte yaşanmış X olayı, ISO 9000 madde bilmemkaç gereksinimi vb.) Böylece kuralın neden var olduğunu herkes anlayabilir, izlenebilirlik sağlanmış olur.
İşyerindeki yazılı süreçlerin başarısı, süreçten ne kadar az bahsedildiği ile doğrudan ilgilidir. Eğer sürekli süreçlerden bahsedilmeye başlamışsa süreçler aksıyor demektir. Başarılı prosedürler görünmez olanlarıdır.
Başarıya giden en kısa yol ise prosedürlerden değil, insanlardan geçer. İşyerine çalışan olarak süper kahramanları alın ve gelişmeye, eleştiriye açık uygun ortamı sağlayın (misal vasat insanları Dar-ül Aceze'ye havale edin). Süper kahramanlar işleri düzgün yapmak için ne gerekiyorsa (hem teknik, hem de idari manada) zaten yapacaklardır.
Hitting the high notes:
"The real trouble with using a lot of mediocre programmers instead of a couple of good ones is that no matter how long they work, they never produce something as good as what the great programmers can produce."
Clay Shirky on Process: "...Clay Shirky’s observation that “Process is an embedded reaction to prior stupidity”. ...an organization slowly forms around avoiding the dumbest behaviors of its mediocre employees, resulting in layers of gunk that keep its best employees from doing interesting work, because they too have to sign The Form Designed to Keep You From Doing The Stupid Thing That One Guy Did Three Years Ago"
"Take a quick read through the (Joel recommended) book “Slack”. The author makes an interesting observation about process: the hard part is not covered by the process.
For example, to fix a bug:
a) create a branch
b) create a test
c) when the work lasts more than 4 hours, write a spec
d) fix the code
e) checkin and test
Obviously, the real work is in b & d and maybe c, but the process doesn’t help you do that. The process is helping with the easy things."
* Çözmeye çalıştığımız problemin oluşma olasılığı yüksek mi?
* Sorun oluştuğunda hayati problemlere yol açacak mı?
* Yazılı kurallar olmadan sorunu aşmak zor mudur?
Eğer bu üç sorunun hepsine birden EVET demiyorsak yazılı kurala gerek yok demektir. Antoine de Saint-Exupery'nin tasarım için söylediği prosedürler için de aynen geçerlidir.
Yazılı kuralların esnekliği, yaratıcılığı, dolayısı ile de motivasyonu ve verimliliği olumsuz etkileme gibi çok ağır bedelleri olabileceği unutulmamalıdır. Atılan taş ürkütülen kurbağaya değmelidir.
Üç soruya evet dedikten sonra kuralları yazarken de her maddenin yanına mutlaka kuralın neden yazıldığını, neye dayandığını belirtmek gerekir (Geçmişte yaşanmış X olayı, ISO 9000 madde bilmemkaç gereksinimi vb.) Böylece kuralın neden var olduğunu herkes anlayabilir, izlenebilirlik sağlanmış olur.
İşyerindeki yazılı süreçlerin başarısı, süreçten ne kadar az bahsedildiği ile doğrudan ilgilidir. Eğer sürekli süreçlerden bahsedilmeye başlamışsa süreçler aksıyor demektir. Başarılı prosedürler görünmez olanlarıdır.
Başarıya giden en kısa yol ise prosedürlerden değil, insanlardan geçer. İşyerine çalışan olarak süper kahramanları alın ve gelişmeye, eleştiriye açık uygun ortamı sağlayın (misal vasat insanları Dar-ül Aceze'ye havale edin). Süper kahramanlar işleri düzgün yapmak için ne gerekiyorsa (hem teknik, hem de idari manada) zaten yapacaklardır.
Hitting the high notes:
"The real trouble with using a lot of mediocre programmers instead of a couple of good ones is that no matter how long they work, they never produce something as good as what the great programmers can produce."
Clay Shirky on Process: "...Clay Shirky’s observation that “Process is an embedded reaction to prior stupidity”. ...an organization slowly forms around avoiding the dumbest behaviors of its mediocre employees, resulting in layers of gunk that keep its best employees from doing interesting work, because they too have to sign The Form Designed to Keep You From Doing The Stupid Thing That One Guy Did Three Years Ago"
"Take a quick read through the (Joel recommended) book “Slack”. The author makes an interesting observation about process: the hard part is not covered by the process.
For example, to fix a bug:
a) create a branch
b) create a test
c) when the work lasts more than 4 hours, write a spec
d) fix the code
e) checkin and test
Obviously, the real work is in b & d and maybe c, but the process doesn’t help you do that. The process is helping with the easy things."
Saturday, November 03, 2007
Debugging 101
From the Hacknot Book:
"It seems strange that I never learnt in any structured way how to debug a program. Everything I know about debugging has been acquired through experience, trial and error, and from watching others. Unless my experience is unique, it seems that debugging techniques should be a topic of vital interest to every developer."
List of techniques:
* Reproduce
* Progressively Narrow Scope
* Change Only One Thing At A Time
* Insert Trace Statements
* Search The Web For The Stack Trace
* Insert assertions
* Read The Documentation
* Polish documentation: If you debug/refactor an algorithm and its documentation is missing/insufficient, try documenting it. This will enable you to think more clearly. Example: If you try to debug the collision detection algorithm, start by documenting (comments, a word document with illustrations etc.)
* Recompile And Relink
* Probe Boundary Conditions And Special Cases
* Check Code That Has Changed Recently
* Don't Trust The Error Message
* Explain/discuss the bug to a colleague
* Don't Be Too Quick To Blame The Tools
* Understand Both The Problem And The Solution
* Take A Break
* Introduce Debugging Aids Early (logging, unit test etc.)
* Loose Coupling And Information Hiding
* Write A Regression Test To Prevent Reoccurrence
* For long debugging sessions (>1 week) keep a written history of the things you tried and the results you got so that you don't repeat yourself and loose time
* While in the process of debugging, write down what you are doing and plan to do (debug diary). This has a similar effect of talking about the problem with someone else; it helps to think more clearly and not get overwhelmed/depressed. Additionally, during debug sessions spanning more than one day, you will not forget what you did (and not waste time re-doing things).
* In code there should be special comments for lines that show the main flow. In that way it will be easier to follow the main flow amidst all the auxilliary data reading, comments, error handling, resetting etc. Example using --!!! MAIN FLOW comment to indicate important functions. [Code Complete, Steve McConnel, 1993, p.40]:
* When coding a complex model, first start coding the simplest configuration by making assumptions (const g, no drag, QE=0), do some tests, code them as unit tests or at least jot down assumptions and inputs/outputs. Then one by one remove the simplifying assumptions, update the design to accomadate new functionality, check if the old tests still pass and add new tests. That way you will not be overwhelmed by complexity and you will always have a running program.
Update 19.02.2018:
"It seems strange that I never learnt in any structured way how to debug a program. Everything I know about debugging has been acquired through experience, trial and error, and from watching others. Unless my experience is unique, it seems that debugging techniques should be a topic of vital interest to every developer."
List of techniques:
* Reproduce
* Progressively Narrow Scope
* Change Only One Thing At A Time
* Insert Trace Statements
* Search The Web For The Stack Trace
* Insert assertions
* Read The Documentation
* Polish documentation: If you debug/refactor an algorithm and its documentation is missing/insufficient, try documenting it. This will enable you to think more clearly. Example: If you try to debug the collision detection algorithm, start by documenting (comments, a word document with illustrations etc.)
* Recompile And Relink
* Probe Boundary Conditions And Special Cases
* Check Code That Has Changed Recently
* Don't Trust The Error Message
* Explain/discuss the bug to a colleague
* Don't Be Too Quick To Blame The Tools
* Understand Both The Problem And The Solution
* Take A Break
* Introduce Debugging Aids Early (logging, unit test etc.)
* Loose Coupling And Information Hiding
* Write A Regression Test To Prevent Reoccurrence
* For long debugging sessions (>1 week) keep a written history of the things you tried and the results you got so that you don't repeat yourself and loose time
* While in the process of debugging, write down what you are doing and plan to do (debug diary). This has a similar effect of talking about the problem with someone else; it helps to think more clearly and not get overwhelmed/depressed. Additionally, during debug sessions spanning more than one day, you will not forget what you did (and not waste time re-doing things).
* In code there should be special comments for lines that show the main flow. In that way it will be easier to follow the main flow amidst all the auxilliary data reading, comments, error handling, resetting etc. Example using --!!! MAIN FLOW comment to indicate important functions. [Code Complete, Steve McConnel, 1993, p.40]:
"...as much as 90 percent of a program's code is written for exceptional, error processing cases or housekeeping, implying that only 10 percent is written for nominal cases"
* When coding a complex model, first start coding the simplest configuration by making assumptions (const g, no drag, QE=0), do some tests, code them as unit tests or at least jot down assumptions and inputs/outputs. Then one by one remove the simplifying assumptions, update the design to accomadate new functionality, check if the old tests still pass and add new tests. That way you will not be overwhelmed by complexity and you will always have a running program.
Update 19.02.2018:
Perfection in design
“You know you've achieved perfection in design, not when you have nothing more to add, but when you have nothing more to take away.”
– Antoine de Saint-Exupery
– Antoine de Saint-Exupery
The Road To Build Enlightenment
A recurring story in software development (especially large ones) is the difficulty of getting a new commer up and running. You hear phrases like "it works on my machine", "I had the same problem 6 months ago, but forgot how we solved it". Read If They Come, How Will They Build It for details of this nightmare. I heard the following more than I care remembering (and I will kill someone the next time!):
"Ed: It's taken me nearly two weeks of stuffing around to get a development environment setup for AccountView. That's a fair productivity hit. have you considered writing all the necessary steps down so that newcomers can just follow the instructions instead of having to piece it together for themselves.
Mike: documentation, I'd love to write a dev env setup guide, but I just don't have the time!"
"The idea of the existing project staff having a responsibility to define their own work procedures and methods with sufficient rigor that it is possible for new arrivals to get up to speed, just doesn't seem to occur to anyone."
Fortunately, the cure is well known. The Road To Build Enlightenment: "This article describes the properties of an effective build system, starting from the most basic requirements and working towards more advanced features. Follow the article step-by-step to drag your build system out of the darkness and attain build enlightenment!"
See also The F5 Key Is Not a Build Process
"Ed: It's taken me nearly two weeks of stuffing around to get a development environment setup for AccountView. That's a fair productivity hit. have you considered writing all the necessary steps down so that newcomers can just follow the instructions instead of having to piece it together for themselves.
Mike: documentation, I'd love to write a dev env setup guide, but I just don't have the time!"
"The idea of the existing project staff having a responsibility to define their own work procedures and methods with sufficient rigor that it is possible for new arrivals to get up to speed, just doesn't seem to occur to anyone."
Fortunately, the cure is well known. The Road To Build Enlightenment: "This article describes the properties of an effective build system, starting from the most basic requirements and working towards more advanced features. Follow the article step-by-step to drag your build system out of the darkness and attain build enlightenment!"
See also The F5 Key Is Not a Build Process
Friday, November 02, 2007
Set Your Priorities - Joel on Software
Set Your Priorities - Joel on Software: "So if you want to get things done, you positively have to understand at any given point in time what is the most important thing to get done right now and if you're not doing it, you're not making progress at the fastest possible rate."
Monday, October 29, 2007
Işıkdağı
Geçen C.tesi günü arkadaşlarla Işık Dağı'na gittik. Işık Dağı'na gitmenin güzelliği Ankara'ya 1.5 saat mesafede olması. Standart tabiat yürüyüşü için güzel bir parkur.
Işıkdağı'nın kötü tarafı yolu. Biz giderken hava yağışlı olmadığından sorun değildi ama yollar ıslak olursa gitmek zor.
Ufak eksiklikler: Hiçbir yerde Işık Dağı tabelası yok. Ankara'dan otobana girmeden Kazan yoluna sapıyoruz (E5'miş). Kızılcahamam'ı geçince Çerkeş tabelasından dönmek gerekiyor. Güvem'i geçtikten sonra Belpınar tabelasından dönmek gerekiyor. Belpınar sucuk reklamı yüzünden insan yol tabelası mı reklam tabelası mı karıştırıyor.
Rüzgarlı olabildiğinden bere, kapşon lazım, yoksa takip eden günlerde salya sümük içinde kalırsınız.
Trekking'de GPS faydalı bir alet.
Sonbahar ideal zaman, çünkü böcek, sinek yok, rahatça yürüyebilirsiniz. Sonbahar yaprakları ile bezeli yollar da hoş bir manzara oluşturuyor:
Ama en önemlisi, Ümit'in de dediği güzel insanlardan oluşan bir ekip :)
Öncelikle Karagöl etrafında biraz yürüdük:
Daha sonra Işık dağı'nın yarı çevresini dolanan parkurumuza alıç yiyerek başladık:
Yolumuzda şahane orman manzarası vardı:
Küçük bir yerleşim yerinde (mezra?) mola verdik ve hayvan gübreleri arasında tabii bi ortamda (!) sandviçlerimizi yedik:
Tabiat faaliyetlerinde managala karşıyız. Basit sandviçler yeter. Maksat yemek yemek değil, tabiatı teneffüs etmek, bunu da mümkün olduğunca orada bizim misafir olduğumuz bilinciyle, doğayı rahatsız etmeden yapmak.
Dönüş yolunda orman içinde insan yiyebilecek potansiyelde gördüğümüz karınca yuvaları ile karşılaştık:
Daha detaylı bilgi için bkz. Umut.
Işıkdağı'nın kötü tarafı yolu. Biz giderken hava yağışlı olmadığından sorun değildi ama yollar ıslak olursa gitmek zor.
Ufak eksiklikler: Hiçbir yerde Işık Dağı tabelası yok. Ankara'dan otobana girmeden Kazan yoluna sapıyoruz (E5'miş). Kızılcahamam'ı geçince Çerkeş tabelasından dönmek gerekiyor. Güvem'i geçtikten sonra Belpınar tabelasından dönmek gerekiyor. Belpınar sucuk reklamı yüzünden insan yol tabelası mı reklam tabelası mı karıştırıyor.
Rüzgarlı olabildiğinden bere, kapşon lazım, yoksa takip eden günlerde salya sümük içinde kalırsınız.
Trekking'de GPS faydalı bir alet.
Sonbahar ideal zaman, çünkü böcek, sinek yok, rahatça yürüyebilirsiniz. Sonbahar yaprakları ile bezeli yollar da hoş bir manzara oluşturuyor:
Ama en önemlisi, Ümit'in de dediği güzel insanlardan oluşan bir ekip :)
Öncelikle Karagöl etrafında biraz yürüdük:
Daha sonra Işık dağı'nın yarı çevresini dolanan parkurumuza alıç yiyerek başladık:
Yolumuzda şahane orman manzarası vardı:
Küçük bir yerleşim yerinde (mezra?) mola verdik ve hayvan gübreleri arasında tabii bi ortamda (!) sandviçlerimizi yedik:
Tabiat faaliyetlerinde managala karşıyız. Basit sandviçler yeter. Maksat yemek yemek değil, tabiatı teneffüs etmek, bunu da mümkün olduğunca orada bizim misafir olduğumuz bilinciyle, doğayı rahatsız etmeden yapmak.
Dönüş yolunda orman içinde insan yiyebilecek potansiyelde gördüğümüz karınca yuvaları ile karşılaştık:
Daha detaylı bilgi için bkz. Umut.
Sunday, October 28, 2007
SciFoo
Another idea-that-could-change-the-world hosted by Google: Science Foo Camp
A Photo essay by Edge: SciFoo2007
A Photo essay by Edge: SciFoo2007
Sunday, October 21, 2007
Saturday, October 13, 2007
Hayatın güzelleştirilmesi / emeklilere iş olanağı
Günlük hayatımızda yararlandığımız hizmetlerde küçük küçük çok sayıda rahatsız edici unsur var. Örnekler:
* Eryaman'a giderken Eryaman dönüş levhasını tam dönüş noktasına koyduklarından dönüşü kaçırabilirsiniz (Eryaman'a arkadan dönüşü kastediyorum).
* Hastaneye sabahın 7'sinde gidip bekliyorusunuz. Yarım saat etrafa bakındıktan sonra buruşmuş bir kağıda isminizi yazmanız gerektiğini tahmin edip kağıda 53. kişi olarak isminizi yazıyorsunuz. Sonra saat 8:30'da muayene başladığında sadece ilk 50 kişinin muayene edileceği söyleniyor ve kös kös evinizin yolunu tutuyorsunuz. Neden bütün bu mevzu bir duvarda yazmıyor diye düşünüyorsunuz. Daha da iyisi hastane web sayfasında sıkça karşılaşılan sorunlar bir bölüm olsa ve bunlar anlatılsa...
* Adliyeye temiz kağıdı almaya gidiyorsunuz, sizi yönlendirecek uyarı/işaret eksikliğinden bir saat boşuna bekliyorsunuzu.
* Bazı sitelere ulaşmaya çalıştığınızda siteye erişimin mahkeme kararıyla engellendiği yazıyor. Neden? Hangi mahkeme kararı, linki yok mu? Mesajın altında "müdüriyet" bile yazmıyor!
Bu tür sorunları düzeltmek için ne devasa bir bütçeye, ne de gelişkin yönetim teorilerine ihtiyaç var. İlk akla gelen yöntecilere sorumluluk düştüğüdür. Doğru, ancak herhangi bir işte işi yapan kişi performansından sorumlu tutulmazsa o iş mümkün olan en basit/rezil şekilde yapılır. Bu temel insan tabiatıdır ve en can sıkıcı yansımalarına devlet kurumlarında rastlanır. Zihniyeti anlamak için bkz. Looking out for number one
Kişilerin performanslarından sorumlu olmasını da sağlayacaklar o hizmetlerden yararlananlardır. Çoğumuzun böyle bir alışkanlığı yok, temiz kağıdı gibi hizmetlerden kırk yılda bir yararlandığımız için uğraşmak içimizden gelmiyor. Talepkar olanların önemli bir kısmı da zorbalık/hakaret benzeri yöntemler izliyorlar. O zaman da körlerle sağırlar birbirini ağırlıyor. Örneğin asgari ücrete mahkum kasiyere bağırıp çağırmanın anlamı yoktur, amirine müracaat etmek gerekir. Zurnanın son deliği ile uğraşma, rahatsızlığı en çabuk düzeltebilecek mercileri belirleyip ona yönel.
Maksat üzüm yemek olmalı, bağcı dövmek değil. Türk filmelerinde iş artık zıvandan çıktığında piyasaya çıkıp kötüden adamdan daha zalim işler yapan iyi adam modeli örnek alınamaz. Yapılması gereken insan tabiatını ve ikna yöntemlerini bilen tatlı dilli stratejilerdir. Bkz. How to win friends & influence people. İnsanların çoğu iyidir, ama ne yazık ki dış etki olmadan gelişebilen insan çok azdır. Bkz. The Dilbert Principle. Mevzuya şikayet gözüyle değil, yardım gözüyle yaklaşalım. Egomuzu tatmin etmeyelim, birlikte daha güzele ulaşmayı hedefleyelim.
Bazen birşeylere düzeltmeye çalışan insanların çok büyük zorluklarla karşılaştıkları, hatta dayak yedikleri haberleri ile karşılaşırız. Olası hatalar:
* Yanlış kapıyı çalmışlar
* Yanlış üslup
* Hakkaten düzeltilmesi çok zor bir durumu düzeltmek için inat etmişler.
Enerjinizi olabilecekler için harcayın, herşey şimdi hemen düzelemez. Birinci kural güçlü empati, insanları, kurumları ve işlerin nasıl yürüdüğünü anlamaktır. Ancak anladıktan sonra çözüm önerileri geliştirilebilir. Çoğu zaman perde arkasına baktığımızda ilk akla gelen çözümün sorunu büyütebileceğini görürüz.
Devlet dairelerinde bir hizmetten memnun kalmazsak önce sorunu tespit edelim. Sonra tespiti dilekçe haline getirelim. Dilekçenin devlet dairelerinde önemli etkisi olabilir çünkü sorunlar yazılı hale geliyor. Birbirinin ayağını kaydırma senaryoları bol miktarda yaşandığı için biri hakkında yazılmış dilekçeler belki koz olabilir, en azından o yüzden önemsenebilir. Dilekçenin takipçisi olalım. Eğer müracaat ettiğimiz merciden tatminkar tepki alamazsak bir üst merciye yönelelim. Hatta dilekçeyi birden fazla merciye aynı anda verelim.
Sorunları tek kişinin düzeltmesi zor, muhtemelen "deli o, bizle uğraşmayı seviyor" denilip geçiştirilmeye çalışılır.
"First they ignore you, then they laugh at you, then they fight you, then you win."
--Gandhi
Her problem için sağlanması gereken kritik kütle vardır. Tek kişi ile çözülebilecek problemler ancak problem çözmek isteyen kişilerle temas sağlanırsa olabilir, misal proaktif bir başhekimle. Proactive: "a person who took responsibility for his or her life, rather than looking for causes in outside circumstances or other people".
"İyi güzel de Şamil, konunun emeklilerle iş olanağı ile ne alakası var" dediğinizi duyar gibiyim. Emeklilerin zamanı var. Ayrıca rahatsızlıkları gidererek, işleri akıcı hale getirerek işe yaradıklarını görebilir, "bunu ben yaptım" diye gurur duyabilir. Bir çeşit open source mantığı ile düzeltilebilecek işleri sıraldığımız bir sayfa olsa, zamanı olanlar o sorunları üzerine alsa ve gelişmeler blog mantığı içinde anlatılsa... Süper olur ;)
Tek tek küçük sorunlar büyük hayat kalitesi kayıplarına neden oluyorlar. Çalışan insanların genellikle küçük sorunları düzeltmek için enerjisi olmuyor.
Kadere boyun eğmemeli, talepar olmalı, talep edereken karşı tarafı anlamaya en az talebimiz kadar önem vermeli. Emekliler, evlatlarınız sizden hizmet bekler!
mp3:
* Enya - Caribbean Blue:
"...if every man says all he can,
if every man is true,
do I believe the sky above
is Caribbean blue"
* Enya - Now we are free
* Eryaman'a giderken Eryaman dönüş levhasını tam dönüş noktasına koyduklarından dönüşü kaçırabilirsiniz (Eryaman'a arkadan dönüşü kastediyorum).
* Hastaneye sabahın 7'sinde gidip bekliyorusunuz. Yarım saat etrafa bakındıktan sonra buruşmuş bir kağıda isminizi yazmanız gerektiğini tahmin edip kağıda 53. kişi olarak isminizi yazıyorsunuz. Sonra saat 8:30'da muayene başladığında sadece ilk 50 kişinin muayene edileceği söyleniyor ve kös kös evinizin yolunu tutuyorsunuz. Neden bütün bu mevzu bir duvarda yazmıyor diye düşünüyorsunuz. Daha da iyisi hastane web sayfasında sıkça karşılaşılan sorunlar bir bölüm olsa ve bunlar anlatılsa...
* Adliyeye temiz kağıdı almaya gidiyorsunuz, sizi yönlendirecek uyarı/işaret eksikliğinden bir saat boşuna bekliyorsunuzu.
* Bazı sitelere ulaşmaya çalıştığınızda siteye erişimin mahkeme kararıyla engellendiği yazıyor. Neden? Hangi mahkeme kararı, linki yok mu? Mesajın altında "müdüriyet" bile yazmıyor!
Bu tür sorunları düzeltmek için ne devasa bir bütçeye, ne de gelişkin yönetim teorilerine ihtiyaç var. İlk akla gelen yöntecilere sorumluluk düştüğüdür. Doğru, ancak herhangi bir işte işi yapan kişi performansından sorumlu tutulmazsa o iş mümkün olan en basit/rezil şekilde yapılır. Bu temel insan tabiatıdır ve en can sıkıcı yansımalarına devlet kurumlarında rastlanır. Zihniyeti anlamak için bkz. Looking out for number one
Kişilerin performanslarından sorumlu olmasını da sağlayacaklar o hizmetlerden yararlananlardır. Çoğumuzun böyle bir alışkanlığı yok, temiz kağıdı gibi hizmetlerden kırk yılda bir yararlandığımız için uğraşmak içimizden gelmiyor. Talepkar olanların önemli bir kısmı da zorbalık/hakaret benzeri yöntemler izliyorlar. O zaman da körlerle sağırlar birbirini ağırlıyor. Örneğin asgari ücrete mahkum kasiyere bağırıp çağırmanın anlamı yoktur, amirine müracaat etmek gerekir. Zurnanın son deliği ile uğraşma, rahatsızlığı en çabuk düzeltebilecek mercileri belirleyip ona yönel.
Maksat üzüm yemek olmalı, bağcı dövmek değil. Türk filmelerinde iş artık zıvandan çıktığında piyasaya çıkıp kötüden adamdan daha zalim işler yapan iyi adam modeli örnek alınamaz. Yapılması gereken insan tabiatını ve ikna yöntemlerini bilen tatlı dilli stratejilerdir. Bkz. How to win friends & influence people. İnsanların çoğu iyidir, ama ne yazık ki dış etki olmadan gelişebilen insan çok azdır. Bkz. The Dilbert Principle. Mevzuya şikayet gözüyle değil, yardım gözüyle yaklaşalım. Egomuzu tatmin etmeyelim, birlikte daha güzele ulaşmayı hedefleyelim.
Bazen birşeylere düzeltmeye çalışan insanların çok büyük zorluklarla karşılaştıkları, hatta dayak yedikleri haberleri ile karşılaşırız. Olası hatalar:
* Yanlış kapıyı çalmışlar
* Yanlış üslup
* Hakkaten düzeltilmesi çok zor bir durumu düzeltmek için inat etmişler.
Enerjinizi olabilecekler için harcayın, herşey şimdi hemen düzelemez. Birinci kural güçlü empati, insanları, kurumları ve işlerin nasıl yürüdüğünü anlamaktır. Ancak anladıktan sonra çözüm önerileri geliştirilebilir. Çoğu zaman perde arkasına baktığımızda ilk akla gelen çözümün sorunu büyütebileceğini görürüz.
Devlet dairelerinde bir hizmetten memnun kalmazsak önce sorunu tespit edelim. Sonra tespiti dilekçe haline getirelim. Dilekçenin devlet dairelerinde önemli etkisi olabilir çünkü sorunlar yazılı hale geliyor. Birbirinin ayağını kaydırma senaryoları bol miktarda yaşandığı için biri hakkında yazılmış dilekçeler belki koz olabilir, en azından o yüzden önemsenebilir. Dilekçenin takipçisi olalım. Eğer müracaat ettiğimiz merciden tatminkar tepki alamazsak bir üst merciye yönelelim. Hatta dilekçeyi birden fazla merciye aynı anda verelim.
Sorunları tek kişinin düzeltmesi zor, muhtemelen "deli o, bizle uğraşmayı seviyor" denilip geçiştirilmeye çalışılır.
"First they ignore you, then they laugh at you, then they fight you, then you win."
--Gandhi
Her problem için sağlanması gereken kritik kütle vardır. Tek kişi ile çözülebilecek problemler ancak problem çözmek isteyen kişilerle temas sağlanırsa olabilir, misal proaktif bir başhekimle. Proactive: "a person who took responsibility for his or her life, rather than looking for causes in outside circumstances or other people".
"İyi güzel de Şamil, konunun emeklilerle iş olanağı ile ne alakası var" dediğinizi duyar gibiyim. Emeklilerin zamanı var. Ayrıca rahatsızlıkları gidererek, işleri akıcı hale getirerek işe yaradıklarını görebilir, "bunu ben yaptım" diye gurur duyabilir. Bir çeşit open source mantığı ile düzeltilebilecek işleri sıraldığımız bir sayfa olsa, zamanı olanlar o sorunları üzerine alsa ve gelişmeler blog mantığı içinde anlatılsa... Süper olur ;)
Tek tek küçük sorunlar büyük hayat kalitesi kayıplarına neden oluyorlar. Çalışan insanların genellikle küçük sorunları düzeltmek için enerjisi olmuyor.
Kadere boyun eğmemeli, talepar olmalı, talep edereken karşı tarafı anlamaya en az talebimiz kadar önem vermeli. Emekliler, evlatlarınız sizden hizmet bekler!
mp3:
* Enya - Caribbean Blue:
"...if every man says all he can,
if every man is true,
do I believe the sky above
is Caribbean blue"
* Enya - Now we are free
Saturday, October 06, 2007
İngilizce Öğrenmek
Bu aralar hem eşim hem de annem ingilizce öğrenme planları yapıyor. Geçmiş bir yazımda İngilizce öğrenmenin önemi üzerinde durmuştum. Bu yazımızda İngilizce öğrenme ile ilgili pratik bilgiler vermeye çalışacağım. Neden ingilizce öğrenmek gerektiği konusunda daha fazla motivasyon için bkz. Why learn English. Bence ingilizce bilmemekle sağır ve dilsiz olmak arasında pek fark yok. Zaman cahiliye devrinden çıkma zamanıdır.
Kendi kendine öğrenmek muhtemelen kursa gitmekten daha hızlı sonuç almanızı sağlar, çünkü kurslarda tempoyu genellikle en yavaş olan belirler. Kendine kendine çalışmada ana sorun irade gösterebilmek ve bunu sürekli kılmak. Birkaç gün veya birkaç hafta herkes çalışır, mühim olan süreklilik.
Tavsiyelerim:
* Neden ingilizce öğrenmek istediğinizi yazın. Örneğin bir blog tutun ve ilk yazınız neden ingilizce öğrenmek istediğiniz olsun. İngilizce öğrenme yolunda mesafe aldıkça bloğa yazar ve ilerleyişi görürsünüz.
* İngilizce öğrenen başka kişiler ile temas halinde olun, tecrübelerinizi paylaşın. Blog bu işte de yardımcı olacaktır.
* İngilizce'de (ve diğer dillerde) zor olan grammer değil kelimedir. Grammer kurallarını kısa sürede anlarsınız. Gerisi kelime ve özel durumları öğrenmektir.
* İngilizce metinler bulun. En kolay yolu interneti kullanmaktır. Bu metinlerdeki cümeleleri anlamasanız da gramer yapıları tanıdık geliyor mu, bildik kelimeler var mı diye inceleyen. Cümlelerin ne anlattığını tahmin etmeye çalışın.
* İngilizce-Türkçe sözlük kullanmayın, kelimlerin ingilizce açıklamalarını okuyun. Tabi ingilizceniz sıfır seviyesindeyse ilk başlarda Türkçe sözlük olmadan yapamazsınız ama İngilizce-Türkçe sözlüğü mümkün olan en erken vakitte terkedin, zihni ingilizceye alıştırın.
* Öğrendiğiniz yeni kelimleri not edin. Notlarınız şunlar içersin:
** Kelime
** Telaffuzu
** İngilizce açıklaması
** Kelimenin içinde geçtiği örnek cümleler
** Kesinlikle Türkçe kullanmak yok!
** Kelimleri kalem kağıtla not edebilirsiniz ve arada bir gözden geçirebilirsiniz. Örneğin otobüs beklerken.
** Not tutmak için yazılım da kullanabilirsiniz (misal SuperMemo) ama bunun dezavantajı bilgisayarın olmadığı ortamlarda notları gözden geçiremezsiniz (eğer küçük el bilgisayarlarına sahip değilseniz). Avantajı ise yazılımın sizi test edebilmesi, zorlandığınız kelimeleri daha çok karşınıza çıkarmasıdır.
* En zor kısım sürekli motivasyonu sağlamaktır. Benim için motivasyon kolaydı çünkü ingilizce öğrenmeyi seviyorum. Motivasyon için internet faydalı olur. Örneğin yeni bir kelime öğrendiğinizde bunu google'a girin ve çıkan sayfaları okuyup anlamaya çalışın. İlk başlarda zor olacaktır ama işin sırrı yılmamakta. Ben üniversitede ilk kez Newsweek dergisini alıp okumaya çalıştığımda hayal kırıklığına uğramıştım çünkü dergiyi doğru dürüst anlayamıyordum. Yılmadım ve devam ettim, dergide anlamadığım kelimeleri not ettim, tekrarladım.
* Başlangıç seviyesi aşılması en zor seviyedir. Herşey çok zor görünür. Araba kullanmasını öğrenmeye benzer. Bir kez başlangıç engelleri aşıldığında herşey hızlanır, internet ingilizce öğrenmenizde çok daha etkin bir rol alır, çünkü artık çat pat yazıları anlayabildiğinizden ingilizce sitelerden yararlanabilir hale gelirsiniz. Ayırca çocuk kitapları okuyabilirsiniz, örneğin Donald Duck Adventures.
* Telaffuz üzerine ayrıca çalışmak gerekir, ingilizce cümleler okurken sesinizi kaydedip dinlemek işe yarayabilir. Telaffuzunuz kötü ise kimse sizi anlamaz. Amerika'ya ilk gittiğimde bir şişe su istediğimi anlatana kadar canım çıkmıştı, meyersem "vooda" demek gerekiyormuş :P.
Benim için kabaca ingilizce seviyleri şöyle:
* Temel grammer kurallarını ve kelimeleri biliyor. Kafa göz yararak da olsa konuşabiliyor. Anaokul düzeyi çocuk kitaplarını okuyabiliyor, internette yavaş yavaş birşeyler anladığını görüp seviniyor. KPDS karşılığı = 50
* Gündelik hayatta lazım olan tüm grammer kurallarını biliyor, kelime haznesi idare ediyor, yurtdışına çıksa konuşurken biraz zorlansa da derdini anlatabilir. Teknik kitapları ve wikipedia yazılarının çoğunu anlayabiliyor, ilkokul seviyesi kompozisyon yazabiliyor. KPDS karşılığı = 75
* Kelime haznesi iyi, Newsweek gibi dergileri okuyabiliyor, Google videolarını (bol konuşmalı olanlarını), televizyonda BBC World haberlerini, NBA TV'yi rahatça takip edebiliyor, yabancılarla konuşurken çok az hata yapıyor, zaman zaman kendini ingilizce düşünürken buluyor. Ortaokul seviyesi kompoziyon yazabiliyor. KPDS karşılığı = 90 (Bu bendeniz oluyorum).
* Kendisine ingilizce konusunda birşey öğretebilecek kurs kalmamış, kelime bilgisi gayet iyi, yabancılarla konuşurken rahat ve hata yapmıyor, ingilizce politik tartışma programına telefonla bağlanıp konuşabilir, lise seviyesi kompozisyon yazabiliyor. KPDS karşılığı = 100
* İngilizce şiir yazıyor. KPDS karşılığı = yok :P
Linkler:
İngilizce kelimlerin telaffuzu ve anlamı için: Webster Sözlük
İngilizce öğrenme ile ilgili faideli sayfalar: Antimoon, English Page (özellikle grammer için)
İngilizce testleri: Learn English Feel Good
BBC'nin inglizce öğretme sayfası (orta ve ileri seviye için işe yarar, başlayanlar için değildir): BBC Learning English
BBC Radyo: BBC Radio Player
British Counsil ingilizce öğrenme sayfası (ingilizce seviyenizi ölçmek için pratik testler var): British Council Learn English Central
Basit ingilizce ile yazılmış wikipedia: Simple English Wikipedia
Kendi kendine öğrenmek muhtemelen kursa gitmekten daha hızlı sonuç almanızı sağlar, çünkü kurslarda tempoyu genellikle en yavaş olan belirler. Kendine kendine çalışmada ana sorun irade gösterebilmek ve bunu sürekli kılmak. Birkaç gün veya birkaç hafta herkes çalışır, mühim olan süreklilik.
Tavsiyelerim:
* Neden ingilizce öğrenmek istediğinizi yazın. Örneğin bir blog tutun ve ilk yazınız neden ingilizce öğrenmek istediğiniz olsun. İngilizce öğrenme yolunda mesafe aldıkça bloğa yazar ve ilerleyişi görürsünüz.
* İngilizce öğrenen başka kişiler ile temas halinde olun, tecrübelerinizi paylaşın. Blog bu işte de yardımcı olacaktır.
* İngilizce'de (ve diğer dillerde) zor olan grammer değil kelimedir. Grammer kurallarını kısa sürede anlarsınız. Gerisi kelime ve özel durumları öğrenmektir.
* İngilizce metinler bulun. En kolay yolu interneti kullanmaktır. Bu metinlerdeki cümeleleri anlamasanız da gramer yapıları tanıdık geliyor mu, bildik kelimeler var mı diye inceleyen. Cümlelerin ne anlattığını tahmin etmeye çalışın.
* İngilizce-Türkçe sözlük kullanmayın, kelimlerin ingilizce açıklamalarını okuyun. Tabi ingilizceniz sıfır seviyesindeyse ilk başlarda Türkçe sözlük olmadan yapamazsınız ama İngilizce-Türkçe sözlüğü mümkün olan en erken vakitte terkedin, zihni ingilizceye alıştırın.
* Öğrendiğiniz yeni kelimleri not edin. Notlarınız şunlar içersin:
** Kelime
** Telaffuzu
** İngilizce açıklaması
** Kelimenin içinde geçtiği örnek cümleler
** Kesinlikle Türkçe kullanmak yok!
** Kelimleri kalem kağıtla not edebilirsiniz ve arada bir gözden geçirebilirsiniz. Örneğin otobüs beklerken.
** Not tutmak için yazılım da kullanabilirsiniz (misal SuperMemo) ama bunun dezavantajı bilgisayarın olmadığı ortamlarda notları gözden geçiremezsiniz (eğer küçük el bilgisayarlarına sahip değilseniz). Avantajı ise yazılımın sizi test edebilmesi, zorlandığınız kelimeleri daha çok karşınıza çıkarmasıdır.
* En zor kısım sürekli motivasyonu sağlamaktır. Benim için motivasyon kolaydı çünkü ingilizce öğrenmeyi seviyorum. Motivasyon için internet faydalı olur. Örneğin yeni bir kelime öğrendiğinizde bunu google'a girin ve çıkan sayfaları okuyup anlamaya çalışın. İlk başlarda zor olacaktır ama işin sırrı yılmamakta. Ben üniversitede ilk kez Newsweek dergisini alıp okumaya çalıştığımda hayal kırıklığına uğramıştım çünkü dergiyi doğru dürüst anlayamıyordum. Yılmadım ve devam ettim, dergide anlamadığım kelimeleri not ettim, tekrarladım.
* Başlangıç seviyesi aşılması en zor seviyedir. Herşey çok zor görünür. Araba kullanmasını öğrenmeye benzer. Bir kez başlangıç engelleri aşıldığında herşey hızlanır, internet ingilizce öğrenmenizde çok daha etkin bir rol alır, çünkü artık çat pat yazıları anlayabildiğinizden ingilizce sitelerden yararlanabilir hale gelirsiniz. Ayırca çocuk kitapları okuyabilirsiniz, örneğin Donald Duck Adventures.
* Telaffuz üzerine ayrıca çalışmak gerekir, ingilizce cümleler okurken sesinizi kaydedip dinlemek işe yarayabilir. Telaffuzunuz kötü ise kimse sizi anlamaz. Amerika'ya ilk gittiğimde bir şişe su istediğimi anlatana kadar canım çıkmıştı, meyersem "vooda" demek gerekiyormuş :P.
Benim için kabaca ingilizce seviyleri şöyle:
* Temel grammer kurallarını ve kelimeleri biliyor. Kafa göz yararak da olsa konuşabiliyor. Anaokul düzeyi çocuk kitaplarını okuyabiliyor, internette yavaş yavaş birşeyler anladığını görüp seviniyor. KPDS karşılığı = 50
* Gündelik hayatta lazım olan tüm grammer kurallarını biliyor, kelime haznesi idare ediyor, yurtdışına çıksa konuşurken biraz zorlansa da derdini anlatabilir. Teknik kitapları ve wikipedia yazılarının çoğunu anlayabiliyor, ilkokul seviyesi kompozisyon yazabiliyor. KPDS karşılığı = 75
* Kelime haznesi iyi, Newsweek gibi dergileri okuyabiliyor, Google videolarını (bol konuşmalı olanlarını), televizyonda BBC World haberlerini, NBA TV'yi rahatça takip edebiliyor, yabancılarla konuşurken çok az hata yapıyor, zaman zaman kendini ingilizce düşünürken buluyor. Ortaokul seviyesi kompoziyon yazabiliyor. KPDS karşılığı = 90 (Bu bendeniz oluyorum).
* Kendisine ingilizce konusunda birşey öğretebilecek kurs kalmamış, kelime bilgisi gayet iyi, yabancılarla konuşurken rahat ve hata yapmıyor, ingilizce politik tartışma programına telefonla bağlanıp konuşabilir, lise seviyesi kompozisyon yazabiliyor. KPDS karşılığı = 100
* İngilizce şiir yazıyor. KPDS karşılığı = yok :P
Linkler:
İngilizce kelimlerin telaffuzu ve anlamı için: Webster Sözlük
İngilizce öğrenme ile ilgili faideli sayfalar: Antimoon, English Page (özellikle grammer için)
İngilizce testleri: Learn English Feel Good
BBC'nin inglizce öğretme sayfası (orta ve ileri seviye için işe yarar, başlayanlar için değildir): BBC Learning English
BBC Radyo: BBC Radio Player
British Counsil ingilizce öğrenme sayfası (ingilizce seviyenizi ölçmek için pratik testler var): British Council Learn English Central
Basit ingilizce ile yazılmış wikipedia: Simple English Wikipedia
Komik
Aşağıdaki sınav cevap kağıdı bana advanced dynamics sınavında yaşadığım hisleri hatırlattı. Kaynak: Recycled rugs.
Wednesday, October 03, 2007
Simo Häyhä
From wikipedia:
"Simo Häyhä (17 December 1905–1 April 2002), nicknamed "Belaya Smert" (Russian Cyrillic Белая Смерть; in English, White Death; Finnish Valkoinen kuolema) by the Soviet army, was a Finnish soldier, and is widely considered to be the most successful sniper in history, with more than 500 confirmed kills in hundred days."
From another article:
"In times of trouble it is often the quiet men that rise to greatness."
"Simo Häyhä (17 December 1905–1 April 2002), nicknamed "Belaya Smert" (Russian Cyrillic Белая Смерть; in English, White Death; Finnish Valkoinen kuolema) by the Soviet army, was a Finnish soldier, and is widely considered to be the most successful sniper in history, with more than 500 confirmed kills in hundred days."
From another article:
"In times of trouble it is often the quiet men that rise to greatness."
Sunday, September 23, 2007
How to Do Philosophy
How to Do Philosophy: "It's very valuable in practice to have a deep understanding of what you're doing; even if you're never called on to solve advanced problems, you can see shortcuts in the solution of simple ones, and your knowledge won't break down in edge cases, as it would if you were relying on formulas you didn't understand."
Friday, September 21, 2007
2007 ÖSS sonuçları
Bu yılki ÖSS'de sizce sayısal puanda en yüksek puanı hangi bölüm almıştır? Elektronik? Bilgisayar? Yanıldınız. 2007 ÖSS'de Türkiye'nin en yüksek sayısal puanı ile girilen yer Boğaziçi Matematik Öğretmenliği! Üstelik bu durum sadece Boğaziçi'ne ait bir istisna da değil.
Örneğin ODTÜ ilköğretim matematik öğretmenliği ODTÜ elektronik ile aynı puana sahip! Benim en gücüme gidense Gazi matematik öğretmenliğinin bile Hottii makina mühendisliğinden daha yüksek puana sahip olması ;P Aşağıda kısa liste var (kaynak: 2007 ÖSYS Yükseköğretim Programlarına Yerleşen Adayların Puan Ortalamaları):
Biri bana bu durumu açıklasın lütfen. Nedir matematik öğretmenliğinin dayanılmaz cazibesi? Hadi matematik bölümü olsa diyeceğim ki idealist matematikçi tipler var. Öğretmenlik için aklıma gelen tek neden dershanelerde matematik öğretmenlerinin paraya para demediğinin sanılması ama gerçek çok farklı (bilahare yazacağım).
Gelelim illere göre sayısal puanda başarı durumuna... Süper zeki medyamızın yaptığı gibi toplam kazanan sayısına değil de ortalama puanlara bakarsak Sezar'ın hakkını Sezar'a vermiş oluruz. 2007 ÖSS sayısal puan ortalaması sonuçlarına göre il sıralaması (kaynak: 2007 ÖSS'ye İlişkin Sayısal Bilgiler):
İlgimi çeken noktalar:
* Ankara başkent olmayı hakediyor. Denizli ve Eskişehir güzel insanlar yurdu :P. Eğer çocuğunuzun ileride doktor/mühendis olmasını istiyorsanız bu illere yerleşeceksiniz ;)
* Çorum namının üstünde bir başarı sergiliyor.
* İstanbul yerlerde sürünüyor. İzmir'lilerinse artık gezip tozma ve süslenmenin yanısıra eğitimle de ilgilenmesi gerekiyor :P
* Memleketim olan K.Maraş ortalarda kendine yer bulmuş, fena değil.
* Son sıraları doğu-güneydoğu illeri alıyor.
Önerim futbol ligi benzeri bir il ligi oluşturulması ve ÖSS sonuçlarına göre dipte kalan illerin ilçe statüsüne düşürülmesi, yerlerine başarılı ilçelerin il yapılmasıdır. Belki o zaman biraz daha ciddiye alınır bu işler :P
2007 ÖSS'ye ait diğer sayısal veriler için bkz. ÖSYM sayısal bilgiler sayfası.
Örneğin ODTÜ ilköğretim matematik öğretmenliği ODTÜ elektronik ile aynı puana sahip! Benim en gücüme gidense Gazi matematik öğretmenliğinin bile Hottii makina mühendisliğinden daha yüksek puana sahip olması ;P Aşağıda kısa liste var (kaynak: 2007 ÖSYS Yükseköğretim Programlarına Yerleşen Adayların Puan Ortalamaları):
Biri bana bu durumu açıklasın lütfen. Nedir matematik öğretmenliğinin dayanılmaz cazibesi? Hadi matematik bölümü olsa diyeceğim ki idealist matematikçi tipler var. Öğretmenlik için aklıma gelen tek neden dershanelerde matematik öğretmenlerinin paraya para demediğinin sanılması ama gerçek çok farklı (bilahare yazacağım).
Gelelim illere göre sayısal puanda başarı durumuna... Süper zeki medyamızın yaptığı gibi toplam kazanan sayısına değil de ortalama puanlara bakarsak Sezar'ın hakkını Sezar'a vermiş oluruz. 2007 ÖSS sayısal puan ortalaması sonuçlarına göre il sıralaması (kaynak: 2007 ÖSS'ye İlişkin Sayısal Bilgiler):
İlgimi çeken noktalar:
* Ankara başkent olmayı hakediyor. Denizli ve Eskişehir güzel insanlar yurdu :P. Eğer çocuğunuzun ileride doktor/mühendis olmasını istiyorsanız bu illere yerleşeceksiniz ;)
* Çorum namının üstünde bir başarı sergiliyor.
* İstanbul yerlerde sürünüyor. İzmir'lilerinse artık gezip tozma ve süslenmenin yanısıra eğitimle de ilgilenmesi gerekiyor :P
* Memleketim olan K.Maraş ortalarda kendine yer bulmuş, fena değil.
* Son sıraları doğu-güneydoğu illeri alıyor.
Önerim futbol ligi benzeri bir il ligi oluşturulması ve ÖSS sonuçlarına göre dipte kalan illerin ilçe statüsüne düşürülmesi, yerlerine başarılı ilçelerin il yapılmasıdır. Belki o zaman biraz daha ciddiye alınır bu işler :P
2007 ÖSS'ye ait diğer sayısal veriler için bkz. ÖSYM sayısal bilgiler sayfası.
Sunday, September 16, 2007
Tabak çanak zulmüne son!
Geçenlerde tabak çanağı mutfaktaki raflara dizerken karşılaştığımız yer sıkıntısı tabak çanak konusunu sorgulamama yol açtı. Hakkaten bu kadar çeşitli tabağa ihtiyaç var mıydı yoksa daha sade bir yaşama yelken açılabilir miydi?
Aşağıda elimizdeki tabak çeşitlerini görüyorsunuz:
Tam 13 adet tabak çeşidimiz var. Salata tabakları vs. dahil değil üstelik.
Yaptığımız detaylı analizlerden insan evladına aslında üç çeşit kabın gayet güzel yeteceği sonucunu çıkardık. Normal yemek için bir tabak, çorba için bir kase, bal/reçel için küçük bir kap yeterliydi. Öyle meyve için ayrı, peynir/zeytin için ayrı, kuruyemiş/dondurma için ayrı vs. vs. kaplara hiç gerek yok idi. Yukarıdaki tabak çanağı gerek/yeter filtresinden geçirdiğimde aşağıdaki sonucu elde ettim:
Tabak çeşidi bu kadar olsa herşeyi dizmek, gruplamak, sık kullanıma göre rafları organize etmek süper kolay olurdu.
Peki eşim bu analizle ikna oldu ve biz sade bir hayata merhaba dedik mi? Cevabı tahmin ediyorsunuzdur...
mp3:
* Heaven's Open - Michael Oldfield
* Flower duet
* Au Fond du Temple Saint
Aşağıda elimizdeki tabak çeşitlerini görüyorsunuz:
Tam 13 adet tabak çeşidimiz var. Salata tabakları vs. dahil değil üstelik.
Yaptığımız detaylı analizlerden insan evladına aslında üç çeşit kabın gayet güzel yeteceği sonucunu çıkardık. Normal yemek için bir tabak, çorba için bir kase, bal/reçel için küçük bir kap yeterliydi. Öyle meyve için ayrı, peynir/zeytin için ayrı, kuruyemiş/dondurma için ayrı vs. vs. kaplara hiç gerek yok idi. Yukarıdaki tabak çanağı gerek/yeter filtresinden geçirdiğimde aşağıdaki sonucu elde ettim:
Tabak çeşidi bu kadar olsa herşeyi dizmek, gruplamak, sık kullanıma göre rafları organize etmek süper kolay olurdu.
Peki eşim bu analizle ikna oldu ve biz sade bir hayata merhaba dedik mi? Cevabı tahmin ediyorsunuzdur...
mp3:
* Heaven's Open - Michael Oldfield
* Flower duet
* Au Fond du Temple Saint
Personal knowledge management
We are people who take personal improvement seriously, i.e. when we decide that a course of action is both logical and important we have the self discipline to act, to execute. I think personal knowledge management is a relevant concept. Skills associated with personal knowledge management:
* Reflection, continuous improvement on how the individual operates.
* Manage how and when the individual learns.
* Information literacy. Understanding what information is important and how to find unknown information.
* Organizational skills. Personal librarianship? Personal categorization and taxonomies.
* Networking with others. Knowing what your network of people knows. Knowing who might have additional knowledge and resources to help you
* Researching, canvassing, paying attention, interviewing and observational 'cultural anthropology' skills
* Communication skills. Perception, intuition, expression, visualization, and interpreting.
* Creative skills. Imagination, pattern-recognition, appreciation, innovation, inference. Understanding of complex adaptive systems.
* Collaboration skills. Coordination, synchronization, experimentation, cooperation, and design.
See also personal wiki
* Reflection, continuous improvement on how the individual operates.
* Manage how and when the individual learns.
* Information literacy. Understanding what information is important and how to find unknown information.
* Organizational skills. Personal librarianship? Personal categorization and taxonomies.
* Networking with others. Knowing what your network of people knows. Knowing who might have additional knowledge and resources to help you
* Researching, canvassing, paying attention, interviewing and observational 'cultural anthropology' skills
* Communication skills. Perception, intuition, expression, visualization, and interpreting.
* Creative skills. Imagination, pattern-recognition, appreciation, innovation, inference. Understanding of complex adaptive systems.
* Collaboration skills. Coordination, synchronization, experimentation, cooperation, and design.
See also personal wiki
Thursday, September 13, 2007
Olasılık sorusu
Olasılık zayıf olduğum konulardan biridir. Aksi gibi önemli pek çok problem olasılıkla alakalı. Pratik bir problemin basitleştirilmiş halini çözmeye çalışacağız bugün.
Problem şu: Birbirinden farklı dört topumuz var. Topları rastgele gruplarsak topların iki gruba ayrılma olasılığı nedir?
Şimdilik genel formülünü bulamadığımdan amele yoldan çözmeye çalışalım. Onun için de tüm olası durumları yazıp içlerinden iki grubun oluştuğu durumların sayısını bulmalıyız. Toplara A, B, C, D dersek tüm olası durumlar şöyle:
Görüldüğü gibi topları toplam 15 farklı şekilde gruplamak mümkün. Bunlardan yedi tanesinde iki grup oluşuyor. Öyleyse topları rastgele grupladığımızda ikili grup oluşma olasılığı 7/15'tir.
İyi hoş da top sayımız misal 20 diyelim. O zaman bunu elle yapmak kasar. Genel çözüm yolunu bilen beri gelsin.
Soru 2: Toplar farklı değil de birbirinin aynı olsaydı olasılık 2/7 mi olurdu?
Sözlerimi bir alıntı ile bitiriyorum:
"Most real-life problems contain elements of uncertainty. In some models we may introduce random elements to account for uncertainties in human behavior. In other models we may be unsure of the exact physical prameters of a system, or we may be unsure of the exact physical laws that govern its dynamics. It has even been suggested in some cases that physical parameters and physical laws are essentially random - for example in quantum mechanics. Sometimes probabilities are introduced into a model as a matter of convenience, sometimes as a matter of necessity. In either case, it is here in the realm of probability that mathematical modeling becomes most intersting and useful."
- Mark M. Meerschaert, Mathematical Modeling, Second Edition, Part 3: Probability Models
Problem şu: Birbirinden farklı dört topumuz var. Topları rastgele gruplarsak topların iki gruba ayrılma olasılığı nedir?
Şimdilik genel formülünü bulamadığımdan amele yoldan çözmeye çalışalım. Onun için de tüm olası durumları yazıp içlerinden iki grubun oluştuğu durumların sayısını bulmalıyız. Toplara A, B, C, D dersek tüm olası durumlar şöyle:
Görüldüğü gibi topları toplam 15 farklı şekilde gruplamak mümkün. Bunlardan yedi tanesinde iki grup oluşuyor. Öyleyse topları rastgele grupladığımızda ikili grup oluşma olasılığı 7/15'tir.
İyi hoş da top sayımız misal 20 diyelim. O zaman bunu elle yapmak kasar. Genel çözüm yolunu bilen beri gelsin.
Soru 2: Toplar farklı değil de birbirinin aynı olsaydı olasılık 2/7 mi olurdu?
Sözlerimi bir alıntı ile bitiriyorum:
"Most real-life problems contain elements of uncertainty. In some models we may introduce random elements to account for uncertainties in human behavior. In other models we may be unsure of the exact physical prameters of a system, or we may be unsure of the exact physical laws that govern its dynamics. It has even been suggested in some cases that physical parameters and physical laws are essentially random - for example in quantum mechanics. Sometimes probabilities are introduced into a model as a matter of convenience, sometimes as a matter of necessity. In either case, it is here in the realm of probability that mathematical modeling becomes most intersting and useful."
- Mark M. Meerschaert, Mathematical Modeling, Second Edition, Part 3: Probability Models
Sunday, September 09, 2007
Kullandığım yazılımlar ve yedekleme stratejisi
Günlük işlerimde sıkça kullandığım yazılımların listesini yaptım. Bu liste hem ne kadar çok şeyi bilmek gerektiğini, hem de bilgisayarı baştan kuracak olsak ne kadar zamana ihtiyacımız olacağını gösteriyor. Ayrıca özel ayarlamalar (Word template, IDE preferences, video codecs...) için harcanacak süre de cabası.
Biliyoruz ki bilgisayarlar ve yazılımlar insan yapısı şeyler. Sabit diskler ve anakartlar yanar, işletim sistemleri göçer. O gün geldiğinde eyvah demek çok geç olabilir. Yedeklemekten başka çaremiz yok kardeşim!
Yedekleme işini iki farklı şekilde düşünmek lazım. Birincisi sistem ayarlarının ve yazılımların, ikincisi ise verilerin (belgeler, resimler vb.) yedeğini almaktır. En güzeli sabit diski C ve D diye ikiye ayırmak, C'ye işletim sistemi ve yazılımları kurmak, D'de ise kendi verilerimizi (My Documents vb.) tutmaktır. Gerçi böyle bir ayrıma illa ihtiyaç yok, sonuçta yedeklemeler dizin bazında yapılabiliyor.
Göçmüş bir bilgisayarı baştan işletim sistemi + diğer tüm yazılımlar ve ayarlarla kurma işlemini kısaltmanın en kolay yolu Norton Ghost ile C'nin image'ını almak. Norton Ghost bir seferde tüm sistemi geri getiriyor, tek tek herşeyi yeniden kurmak ve ayarlamak gerekmiyor. Tabi arada ciddi donanım değişiklikleri (IDE sabit diski SATA disk ile değiştirmek gibi) yapmamış olmanız lazım. Önerim image alma işlemini her donanım değiştiğinde veya en az yılda bir kez harici sabit disk (örnek: PHILIPS SPE3040CC 400GB) veya flash drive (örnek: CODEGEN 300GB) kullanarak yapmaktır.
Kendi verilerimizin yedeğini ise daha sık, mesela haftada bir gibi zaman aralıklarında almalıyız. Bu işlem için ise SyncToy'u öneririm.
Bir diğer yedekleme yöntemi de dosyaları internete aktarmaktır. Misal ben tüm fotoğraflarımı Picasa ile internete yüklerim. Hem yedeklemeyi sağlıyor, hem hırsızlıktan, yangından etkilenmiyor, hem de başkaları ile fotoğraflarımı paylaşma fırsatı tanıyor. Genel yedekleme için ise Rapidshare gibi servisler var ama çok miktarda veri transferinde (>1 GB) internetin yavaşlığı yüzünden ananız ağlayabilir. Bence ancak az sayıda kritik dosya için kullanılabilir.
Versiyon kontrol da yedekleme başlığı altında düşünülebilir ama bence sıradan vatandaşı çok ilgilendirmiyor.
Bloğun başında bahsettiğim kullandığım belli başlı yazılımların listesi şöyle:
1. Windows XP (kurulum için gerekli süre: 120 dakika, akabinde güncellemeler için de süre geçiyor)
2. Internet Explorer (XP ile birlikte kuruluyor)
3. Microsoft Messenger (XP ile birlikte kuruluyor)
4. Total Commander
5. SyncToy
6. Microsoft Office 2003 (Outlook, Word, Excel, Powerpoint, Visio)
7. Adobe Acrobat Professional
8. MathType
9. Matlab
10. Microsoft Visual Studio .NET
11. Delphi 7
12. Windows Media Player (XP ile birlikte kuruluyor)
13. Microsoft Paint (XP ile birlikte kuruluyor)
14. Jasc Paint Shop Pro
15. Windows Picture and Fax Viewer (XP ile birlikte kuruluyor)
16. Picasa
17. Microsoft Visual Source Safe
18. Symantec antivirus
19. Quicktime
20. Google Toolbar
21. Google Earth
22. Google SketchUp
23. Google video player
24. Limewire Pro
25. Norton Ghost
26. Visual AssistX
27. Ulead Video Studio
28. Divx
29. Xvid
30. NVidea DVD decoder
Biliyoruz ki bilgisayarlar ve yazılımlar insan yapısı şeyler. Sabit diskler ve anakartlar yanar, işletim sistemleri göçer. O gün geldiğinde eyvah demek çok geç olabilir. Yedeklemekten başka çaremiz yok kardeşim!
Yedekleme işini iki farklı şekilde düşünmek lazım. Birincisi sistem ayarlarının ve yazılımların, ikincisi ise verilerin (belgeler, resimler vb.) yedeğini almaktır. En güzeli sabit diski C ve D diye ikiye ayırmak, C'ye işletim sistemi ve yazılımları kurmak, D'de ise kendi verilerimizi (My Documents vb.) tutmaktır. Gerçi böyle bir ayrıma illa ihtiyaç yok, sonuçta yedeklemeler dizin bazında yapılabiliyor.
Göçmüş bir bilgisayarı baştan işletim sistemi + diğer tüm yazılımlar ve ayarlarla kurma işlemini kısaltmanın en kolay yolu Norton Ghost ile C'nin image'ını almak. Norton Ghost bir seferde tüm sistemi geri getiriyor, tek tek herşeyi yeniden kurmak ve ayarlamak gerekmiyor. Tabi arada ciddi donanım değişiklikleri (IDE sabit diski SATA disk ile değiştirmek gibi) yapmamış olmanız lazım. Önerim image alma işlemini her donanım değiştiğinde veya en az yılda bir kez harici sabit disk (örnek: PHILIPS SPE3040CC 400GB) veya flash drive (örnek: CODEGEN 300GB) kullanarak yapmaktır.
Kendi verilerimizin yedeğini ise daha sık, mesela haftada bir gibi zaman aralıklarında almalıyız. Bu işlem için ise SyncToy'u öneririm.
Bir diğer yedekleme yöntemi de dosyaları internete aktarmaktır. Misal ben tüm fotoğraflarımı Picasa ile internete yüklerim. Hem yedeklemeyi sağlıyor, hem hırsızlıktan, yangından etkilenmiyor, hem de başkaları ile fotoğraflarımı paylaşma fırsatı tanıyor. Genel yedekleme için ise Rapidshare gibi servisler var ama çok miktarda veri transferinde (>1 GB) internetin yavaşlığı yüzünden ananız ağlayabilir. Bence ancak az sayıda kritik dosya için kullanılabilir.
Versiyon kontrol da yedekleme başlığı altında düşünülebilir ama bence sıradan vatandaşı çok ilgilendirmiyor.
Bloğun başında bahsettiğim kullandığım belli başlı yazılımların listesi şöyle:
1. Windows XP (kurulum için gerekli süre: 120 dakika, akabinde güncellemeler için de süre geçiyor)
2. Internet Explorer (XP ile birlikte kuruluyor)
3. Microsoft Messenger (XP ile birlikte kuruluyor)
4. Total Commander
5. SyncToy
6. Microsoft Office 2003 (Outlook, Word, Excel, Powerpoint, Visio)
7. Adobe Acrobat Professional
8. MathType
9. Matlab
10. Microsoft Visual Studio .NET
11. Delphi 7
12. Windows Media Player (XP ile birlikte kuruluyor)
13. Microsoft Paint (XP ile birlikte kuruluyor)
14. Jasc Paint Shop Pro
15. Windows Picture and Fax Viewer (XP ile birlikte kuruluyor)
16. Picasa
17. Microsoft Visual Source Safe
18. Symantec antivirus
19. Quicktime
20. Google Toolbar
21. Google Earth
22. Google SketchUp
23. Google video player
24. Limewire Pro
25. Norton Ghost
26. Visual AssistX
27. Ulead Video Studio
28. Divx
29. Xvid
30. NVidea DVD decoder
Tuesday, September 04, 2007
Suudi Arabistan
Geçenlerde Suudi Arabistan'da çalışan bir arkadaşımla sohbet ettik. Epey fantastik bir memleketmiş. Bugün de Suudi Arabistan'da çalışmış bir Amerikalı'nın izlenimlerini okuyunca "blog zamanı geldi" dedim. Zati benim bloglar genellikle şöyle oluşur: Önce taslak olarak notlar alırım, bilinçaltında pişer onlar. Sonra bir gün benim düşüncelerimi biri güzelce anlatır ve dayanamaz yazarım.
Önce arkadaşımın anlatıklarını sıralayayım:
* Suudi Arabistan kimseye turistik vize vermiyor. Ülkeye girmenin iki yolu var: İş için veya hac için. Hacda havaalanı, Mekke ve Medine dışındaki yerlere gitmek yasak. Suudi Arabistan’a çalışmaya gittiyseniz eşinizi getiremiyorsunuz. Tek yolu onun da çalışma izni alması.
* Devlet Suudi vatandaşlara iş güvencesi veriyor. Misal devlet dairesinde boş boş oturmak aylık 4000$ gelir getiriyor.
* Kendi evinin dışında (sokakta vb.) fotoğraf ve video çekmek yasak, çekersen polisler gözaltına alıyor. Çekim yapmanın yasak olduğuna dair herhangi bir ibare yok çünkü her yerde yasak.
* Kadınların yanlarında erkek olmadan dışarı çıkması yasak.
* Kadınların araba kullanması yasak.
* Kadınların hemen hepsi kara çarşaf giyiyor, türbanlı olup yüzünü göstermek ultra modern sayılıyor.
* Kadınlar için ayrı üniversite var.
* Suudi kadınların filipinli hizmetçileri var. Suudi kadınların tek görevleri süslenmek, gün yapmak ve çocuk doğurmak.
* Hiyerarşi: Krallık sülalesi – Suudiler – Amerikalılar – Türkler – Filipinliler (yemek işleri) – Pakistan, Afganistan (temizlik işleri)
* Türklere güvenilmiyor, Türkler sevilmiyor.
* Türkiye’den çok az ürün satılıyor (Ülker’in bir üretim tesisi var, Pınar’ın üç ürünü var).
* 11 Eylül’den sonra Amerikalılar ortadoğuya kuşkuyla baktığı için Türkler’e biraz daha iş kapısı açılmış.
Şimdi de Amerikalı vatandaşın izlenimleri: Multiculturalism: They don't think like us:
"Arabs are often easy to like, but difficult to respect - as opposed to Israelis, who are often difficult to like but impossible not to respect."
"With us, the most important sources of self-esteem are useful work and the love of a good woman. Being good at something that requires skill (even a hobby) and being of primary importance to somebody just because you are who you are. Work for them, is something to be avoided. The basic forms of work: making stuff, growing stuff and moving stuff around, is taken care of by a class of indentured servants, usually non-Arab Muslims from the Third World, and even today, by outright slaves."
"This is expressed in the inshallah philosophy, "If God wills it." A Palestinian friend of mine explained to me that even the weather forecaster will qualify his prediction, "It will rain tomorrow. Inshallah." Or, "I will meet you tomorrow, inshallah." (But God understands that I am a very unreliable person.)"
Enteresan başka bir yazı: Why Arabs Lose Wars:
"The temptation is to impute cultural attributes to the enemy state that negate its superior numbers or weaponry. Or the opposite: to view the potential enemy through the prism of one’s own cultural norms."
"Having learned to perform some complicated procedure, an Arab technician knows that he is invaluable so long as he is the only one in a unit to have that knowledge; once he dispenses it to others he no longer is the only font of knowledge and his power dissipates."
"Without the cohesion supplied by NCOs, units tend to disintegrate in the stress of combat. This is primarily a function of the fact that the enlisted soldiers simply do not have trust in their officers."
"Bringing attention to oneself as an innovator or someone prone to making unilateral decisions is a recipe for trouble. As in civilian life, conforming is the overwhelming societal norm; the nail that stands up gets hammered down."
"Officers with initiative and a predilection for unilateral action pose a threat to the regime."
"A lack of cooperation is most apparent in the failure of all Arab armies to succeed at combined arms operations. A regular Jordanian army infantry company, for example is man-for-man as good as a comparable Israeli company; at battalion level, however, the coordination required for combined arms operations, with artillery, air, and logistics support, is simply absent."
"Exceptions to this pattern are limited to elite units, which throughout the Arab world have the same duty — to protect the regime rather than the country."
"These are not issues of genetics, of course, but matters of historical and political culture."
Önce arkadaşımın anlatıklarını sıralayayım:
* Suudi Arabistan kimseye turistik vize vermiyor. Ülkeye girmenin iki yolu var: İş için veya hac için. Hacda havaalanı, Mekke ve Medine dışındaki yerlere gitmek yasak. Suudi Arabistan’a çalışmaya gittiyseniz eşinizi getiremiyorsunuz. Tek yolu onun da çalışma izni alması.
* Devlet Suudi vatandaşlara iş güvencesi veriyor. Misal devlet dairesinde boş boş oturmak aylık 4000$ gelir getiriyor.
* Kendi evinin dışında (sokakta vb.) fotoğraf ve video çekmek yasak, çekersen polisler gözaltına alıyor. Çekim yapmanın yasak olduğuna dair herhangi bir ibare yok çünkü her yerde yasak.
* Kadınların yanlarında erkek olmadan dışarı çıkması yasak.
* Kadınların araba kullanması yasak.
* Kadınların hemen hepsi kara çarşaf giyiyor, türbanlı olup yüzünü göstermek ultra modern sayılıyor.
* Kadınlar için ayrı üniversite var.
* Suudi kadınların filipinli hizmetçileri var. Suudi kadınların tek görevleri süslenmek, gün yapmak ve çocuk doğurmak.
* Hiyerarşi: Krallık sülalesi – Suudiler – Amerikalılar – Türkler – Filipinliler (yemek işleri) – Pakistan, Afganistan (temizlik işleri)
* Türklere güvenilmiyor, Türkler sevilmiyor.
* Türkiye’den çok az ürün satılıyor (Ülker’in bir üretim tesisi var, Pınar’ın üç ürünü var).
* 11 Eylül’den sonra Amerikalılar ortadoğuya kuşkuyla baktığı için Türkler’e biraz daha iş kapısı açılmış.
Şimdi de Amerikalı vatandaşın izlenimleri: Multiculturalism: They don't think like us:
"Arabs are often easy to like, but difficult to respect - as opposed to Israelis, who are often difficult to like but impossible not to respect."
"With us, the most important sources of self-esteem are useful work and the love of a good woman. Being good at something that requires skill (even a hobby) and being of primary importance to somebody just because you are who you are. Work for them, is something to be avoided. The basic forms of work: making stuff, growing stuff and moving stuff around, is taken care of by a class of indentured servants, usually non-Arab Muslims from the Third World, and even today, by outright slaves."
"This is expressed in the inshallah philosophy, "If God wills it." A Palestinian friend of mine explained to me that even the weather forecaster will qualify his prediction, "It will rain tomorrow. Inshallah." Or, "I will meet you tomorrow, inshallah." (But God understands that I am a very unreliable person.)"
Enteresan başka bir yazı: Why Arabs Lose Wars:
"The temptation is to impute cultural attributes to the enemy state that negate its superior numbers or weaponry. Or the opposite: to view the potential enemy through the prism of one’s own cultural norms."
"Having learned to perform some complicated procedure, an Arab technician knows that he is invaluable so long as he is the only one in a unit to have that knowledge; once he dispenses it to others he no longer is the only font of knowledge and his power dissipates."
"Without the cohesion supplied by NCOs, units tend to disintegrate in the stress of combat. This is primarily a function of the fact that the enlisted soldiers simply do not have trust in their officers."
"Bringing attention to oneself as an innovator or someone prone to making unilateral decisions is a recipe for trouble. As in civilian life, conforming is the overwhelming societal norm; the nail that stands up gets hammered down."
"Officers with initiative and a predilection for unilateral action pose a threat to the regime."
"A lack of cooperation is most apparent in the failure of all Arab armies to succeed at combined arms operations. A regular Jordanian army infantry company, for example is man-for-man as good as a comparable Israeli company; at battalion level, however, the coordination required for combined arms operations, with artillery, air, and logistics support, is simply absent."
"Exceptions to this pattern are limited to elite units, which throughout the Arab world have the same duty — to protect the regime rather than the country."
"These are not issues of genetics, of course, but matters of historical and political culture."
Sunday, September 02, 2007
Kek yaptım
Bir kendi kendine yeterlilik kalesi daha zapt edildi, standart kek yapma becerisi edinildi.
Malzemeler:
4 yumurta
1 bardak toz şeker
1 bardak yoğurt
Yarım bardak sıvı yağ
Ne kadar olduğunu henüz bilmediğim miktarda un (elde edilecek nihai kek karışımı hamur gibi yoğun diil de biraz daha cıvık olmalı)
Bir poşet kabartma tozu
Bir poşet vanilya
Bir tatlı kaşığı tarçın
Bolca ceviz
Yapılışı:
Münasip bir kaba yumurtaları kır, şeker, yoğurt ve yağ ekle ve karıştır. Karışımın üstüne unu yayarak dök. Unun üstüne kabartma tozu ve vanilya dök. Tarçını ve cevizi ekle. Şimdi homojen kıvam elde edinceye kadar (1-2 dakka) karıştır.
Kek kalıbına yarım tatlı kaşığı kadar yağ dök ve kalıbın iç kısmını güzelce yağla, gerekirse bir peçete ile yay. Sonra bir tatlı kaşığı kadar unu kalıbın iç yüzyine serperek yay. Akabinde kek hamurunu düzgün biçimde kalıba dök.
Fırını 175 dereceye ve 30 dakkaya ayarla ve keki içine koy. Budur.
Aşağıda iki ayrı kek denemesinin sonuçları var. Karar kamuoyunun :P
Malzemeler:
4 yumurta
1 bardak toz şeker
1 bardak yoğurt
Yarım bardak sıvı yağ
Ne kadar olduğunu henüz bilmediğim miktarda un (elde edilecek nihai kek karışımı hamur gibi yoğun diil de biraz daha cıvık olmalı)
Bir poşet kabartma tozu
Bir poşet vanilya
Bir tatlı kaşığı tarçın
Bolca ceviz
Yapılışı:
Münasip bir kaba yumurtaları kır, şeker, yoğurt ve yağ ekle ve karıştır. Karışımın üstüne unu yayarak dök. Unun üstüne kabartma tozu ve vanilya dök. Tarçını ve cevizi ekle. Şimdi homojen kıvam elde edinceye kadar (1-2 dakka) karıştır.
Kek kalıbına yarım tatlı kaşığı kadar yağ dök ve kalıbın iç kısmını güzelce yağla, gerekirse bir peçete ile yay. Sonra bir tatlı kaşığı kadar unu kalıbın iç yüzyine serperek yay. Akabinde kek hamurunu düzgün biçimde kalıba dök.
Fırını 175 dereceye ve 30 dakkaya ayarla ve keki içine koy. Budur.
Aşağıda iki ayrı kek denemesinin sonuçları var. Karar kamuoyunun :P
Neden evlenilir?
İnsanlar niçin evlenir veya daha doğru bir deyişle neden birlikte yaşamak ister? Geçmişte nedenler neydi, bugün ne? İyi bir birliktelik, iki kişinin de sürekli daha iyiye gittiği, geliştiği, mutlu, huzurlu ve yaratıcı olduğu bir birliktelik nasıl olur?
Kısa cevap: En anlaşamadığınız konuda saatlerce, küsmeden konuşabiliyor musunuz? O zaman hemen evlenin! Mutlu bir evlilik için tek şart budur.
Evlilik nedenleri:
* İnsan tabiatı, içgüdüleri birlikteliği zorluyor. Üstesinden gelmek ve yalnızlığı kabullenmek yoğun zihinsel efor gerektiriyor. Çoğu insan için bu eforu sarfetmektense sıradan evlilikler yapmak daha kolay hazmedilebilir.
* Kız çocukları zaten anne olmak, gelin olmak, eş olmak konusunda koşullandırılarak büyütülürler. Bu doğrultuda kendilerine becerikli olmak, hanım hanımcık olmak vs. bilgileri çaktırmadan yüklenir.
* Kadının doğasında evliliğe yatkınlık vardır. Kadındaki korunup kollanma, birilerine yaslanma ihtiyacı sevgili olmak, dost olmak vs. düzeyinde kaldığında mutsuzluk verir. Kadın garanti ister, evlilik bir garantidir. Hatta bu nedenle üniversitenin son yıllarında pek çok hanım kızımızın derdi bir an önce birini bulup evlenmektir.
* Toplum evlilik meraklısıdır. 23-24'lü yaşlara gelmeye başladığınız andan itibaren potansiyel bir gelin adayısınızdır. Toplum, insanın yaşamını "insan doğar, büyür, evlenir, ölür" şeklinde bellemiştir, beklentileriyle sizi yıldırır.
* Evli olmayan insanlar itibar görme konusunda biraz zorlanırlar nedense.
* Evli olmayan bayanlar iş ortamında her zaman tacize daha açıktır.
* Bekarlar için sosyal yaşam da zorlaşmaya başlar. Evli değilseniz her "gel bi yerlerde oturalım" diyene eşlik edebilecek avare bir insansınızdır. Kimse sizin "işim var, gelemem" lerinizi ciddiye almaz. Özellikle kendisi evli olan arkadaşlarınız bu konudaki bütün tavizleri sizden beklerler.
*Ev-lilik... Adı üstünde, kendine ait bir ev ve eşyalar edinip o evin içinde kendi kurallarını koyabilme isteğidir. Yaşam şartlarınız gereği aileden bağımsız yaşıyorsanız bu ihtiyacınızı kendi kendinize karşılamış olursunuz. Ailesiyle birlikte yaşayan insanlardan sadece kendi hayatını kurabilmek, ailesinin kural ve sınırlarından kaçabilmek için evlilik yapanlar çoktur.
* Devlet memurları için "eş durumu" diye bir tayin hakkı var. Onun için de evleniliyor.
* Yasal şemsiye özellikle ayrılma durumunda birlikte edinilmiş malların paylaşımını düzenliyor. Kanada'da birlikte yaşam süreniz (ikametgah beyanları ile takip edilir) altı ayı geçmişseniz evli olmasanız bile yasal haklar oluşmaya başlıyormuş.
* Evliliğin mutlak son, her derdin devası olduğu gibi bir izlenim var sanki. Oysa evlilik bir başlangıç... Asıl herşey şimdi başlıyor. Bu zamana kadarki manevi birikimimiz zorlu bir sınava giriyor. Çoğu insan bunun farkında değil ve "evlilik herşeyi düzeltir" düşüncesi içindeler. Evliliğin uyduruk insanları daha beter hale getirme olasılığı yüksektir.
* Can sıkıntısından evlenen ve çocuk yapan insanlar tanıdım. Pek çok evli insanın sosyal yaşamları birbirini tekrar eden rutinlerden ibaret, orjinallik sıfıra yakın. Tek renk, tek anlatılmaya değer hikaye çocukların büyümesi.
***
Pekiii bizde durum ne?
* Evlilikten anlaşılan toplumun ve devletin işe karıştırılması ise evliliğe karşıyım. Yok iki "olmuş" insanın birlikte bir hayatı özgürce seçmesi ise evlilik fanatiğiyim! Birlikte yaşam ancak tek başına elde ettiğimiz yaşam kalitesinden daha fazlasını elde edeceksek mantıklı. 1 + 1 > 2 olmalı. Eğer toplam hayat kalitemiz düşecekse yalnız kalmak daha iyi. Birbirini anlayan, seven ve birlikte sürekli daha iyiye giden iki insanın ortaklığı bu.
* Zıt kutuplar birbirini çeker lafının safsata olduğunu düşünüyorum. Uzun vadede işlemez. Temel değerlerin aynı olması, hoşlanılan şeylerde ortaklık gereklidir. Örneğin ben içe dönük bir insanım (bkz introvert), insanlarla toplu halde birşeyler yapmak benim için kural değil, istisnadır. Evimi, kendi iç dünyamı severim, gürültü patırtıdan nefret ederim. Dışa dönük biri benimle uzun vadede mutlu olamaz.
* Birlikte yaşamayı iki rakibin 100m yarışı gibi değil, aynı kayığın küreklerinin çekildiği, biri yorulduğunda diğerinin yükü omuzladığı iki ayrılmaz dostun hayatı ve kendilerini keşif macerası olarak görüyorum.
* Hayatta aynı renklere, aynı seslere aynı hisle yaklaştığınız kaç kişi var? Aile fertleriniz dışında kaç kişi sevgisinde şefkat gizler sizin için... Kaç kişiye güvenebilirsiniz , sonuna kadar? Kaç kişiyle olayları, sesleri , insanları aynı sözcüklerle tanımlarsınız. Kaç kişiyle bütün bir hayatı geçireğinize "gerçekten" inanırsınız?
* Birbirimize karşı içten, dürüst ve şefkatliyiz. Hep birbirimizin iyiliği ve her yönden gelişmesi için çaba sarfediyoruz. Anlaşamadığımız konuları saatlerce, günelerce konuşabiliyor, iyiyi, güzeli birlikte buluyoruz. Bu durumda insanın birlikte yaşamayı istememesi için deli olması lazım ;)
Kıymetli katkılarından dolayı sevgili eşime teşekkür ediyorum :)
Kısa cevap: En anlaşamadığınız konuda saatlerce, küsmeden konuşabiliyor musunuz? O zaman hemen evlenin! Mutlu bir evlilik için tek şart budur.
Evlilik nedenleri:
* İnsan tabiatı, içgüdüleri birlikteliği zorluyor. Üstesinden gelmek ve yalnızlığı kabullenmek yoğun zihinsel efor gerektiriyor. Çoğu insan için bu eforu sarfetmektense sıradan evlilikler yapmak daha kolay hazmedilebilir.
* Kız çocukları zaten anne olmak, gelin olmak, eş olmak konusunda koşullandırılarak büyütülürler. Bu doğrultuda kendilerine becerikli olmak, hanım hanımcık olmak vs. bilgileri çaktırmadan yüklenir.
* Kadının doğasında evliliğe yatkınlık vardır. Kadındaki korunup kollanma, birilerine yaslanma ihtiyacı sevgili olmak, dost olmak vs. düzeyinde kaldığında mutsuzluk verir. Kadın garanti ister, evlilik bir garantidir. Hatta bu nedenle üniversitenin son yıllarında pek çok hanım kızımızın derdi bir an önce birini bulup evlenmektir.
* Toplum evlilik meraklısıdır. 23-24'lü yaşlara gelmeye başladığınız andan itibaren potansiyel bir gelin adayısınızdır. Toplum, insanın yaşamını "insan doğar, büyür, evlenir, ölür" şeklinde bellemiştir, beklentileriyle sizi yıldırır.
* Evli olmayan insanlar itibar görme konusunda biraz zorlanırlar nedense.
* Evli olmayan bayanlar iş ortamında her zaman tacize daha açıktır.
* Bekarlar için sosyal yaşam da zorlaşmaya başlar. Evli değilseniz her "gel bi yerlerde oturalım" diyene eşlik edebilecek avare bir insansınızdır. Kimse sizin "işim var, gelemem" lerinizi ciddiye almaz. Özellikle kendisi evli olan arkadaşlarınız bu konudaki bütün tavizleri sizden beklerler.
*Ev-lilik... Adı üstünde, kendine ait bir ev ve eşyalar edinip o evin içinde kendi kurallarını koyabilme isteğidir. Yaşam şartlarınız gereği aileden bağımsız yaşıyorsanız bu ihtiyacınızı kendi kendinize karşılamış olursunuz. Ailesiyle birlikte yaşayan insanlardan sadece kendi hayatını kurabilmek, ailesinin kural ve sınırlarından kaçabilmek için evlilik yapanlar çoktur.
* Devlet memurları için "eş durumu" diye bir tayin hakkı var. Onun için de evleniliyor.
* Yasal şemsiye özellikle ayrılma durumunda birlikte edinilmiş malların paylaşımını düzenliyor. Kanada'da birlikte yaşam süreniz (ikametgah beyanları ile takip edilir) altı ayı geçmişseniz evli olmasanız bile yasal haklar oluşmaya başlıyormuş.
* Evliliğin mutlak son, her derdin devası olduğu gibi bir izlenim var sanki. Oysa evlilik bir başlangıç... Asıl herşey şimdi başlıyor. Bu zamana kadarki manevi birikimimiz zorlu bir sınava giriyor. Çoğu insan bunun farkında değil ve "evlilik herşeyi düzeltir" düşüncesi içindeler. Evliliğin uyduruk insanları daha beter hale getirme olasılığı yüksektir.
* Can sıkıntısından evlenen ve çocuk yapan insanlar tanıdım. Pek çok evli insanın sosyal yaşamları birbirini tekrar eden rutinlerden ibaret, orjinallik sıfıra yakın. Tek renk, tek anlatılmaya değer hikaye çocukların büyümesi.
***
Pekiii bizde durum ne?
* Evlilikten anlaşılan toplumun ve devletin işe karıştırılması ise evliliğe karşıyım. Yok iki "olmuş" insanın birlikte bir hayatı özgürce seçmesi ise evlilik fanatiğiyim! Birlikte yaşam ancak tek başına elde ettiğimiz yaşam kalitesinden daha fazlasını elde edeceksek mantıklı. 1 + 1 > 2 olmalı. Eğer toplam hayat kalitemiz düşecekse yalnız kalmak daha iyi. Birbirini anlayan, seven ve birlikte sürekli daha iyiye giden iki insanın ortaklığı bu.
* Zıt kutuplar birbirini çeker lafının safsata olduğunu düşünüyorum. Uzun vadede işlemez. Temel değerlerin aynı olması, hoşlanılan şeylerde ortaklık gereklidir. Örneğin ben içe dönük bir insanım (bkz introvert), insanlarla toplu halde birşeyler yapmak benim için kural değil, istisnadır. Evimi, kendi iç dünyamı severim, gürültü patırtıdan nefret ederim. Dışa dönük biri benimle uzun vadede mutlu olamaz.
* Birlikte yaşamayı iki rakibin 100m yarışı gibi değil, aynı kayığın küreklerinin çekildiği, biri yorulduğunda diğerinin yükü omuzladığı iki ayrılmaz dostun hayatı ve kendilerini keşif macerası olarak görüyorum.
* Hayatta aynı renklere, aynı seslere aynı hisle yaklaştığınız kaç kişi var? Aile fertleriniz dışında kaç kişi sevgisinde şefkat gizler sizin için... Kaç kişiye güvenebilirsiniz , sonuna kadar? Kaç kişiyle olayları, sesleri , insanları aynı sözcüklerle tanımlarsınız. Kaç kişiyle bütün bir hayatı geçireğinize "gerçekten" inanırsınız?
* Birbirimize karşı içten, dürüst ve şefkatliyiz. Hep birbirimizin iyiliği ve her yönden gelişmesi için çaba sarfediyoruz. Anlaşamadığımız konuları saatlerce, günelerce konuşabiliyor, iyiyi, güzeli birlikte buluyoruz. Bu durumda insanın birlikte yaşamayı istememesi için deli olması lazım ;)
Kıymetli katkılarından dolayı sevgili eşime teşekkür ediyorum :)
Thursday, August 30, 2007
The three percent
thethreepercent.com:
"...only about three percent of any population is actually innovating - as opposed to inventing, improving…or watching the clock to get home in time for The Simpsons rerun hour."
"TheThreePercent is about anyone who finds themselves in the odd position of trying to change the rules. And for the habitual innovators, the creative misfits of corporate life and research labs everywhere - you’re home now, so kick off your shoes, relax, and tell us about your day."
IBM extreme blue:
"The Extreme Blue™ program is IBM's premier internship for top-notch students pursuing software development and MBA degrees. If you're chosen for the program, you become part of a team working in one of a dozen Extreme Blue labs around the world. Your team's challenge: develop the technology and business plan for a new product or service that addresses an existing market challenge."
How not to die:
"The odds of getting from launch to liquidity without some kind of disaster happening are one in a thousand. So don't get demoralized. When the disaster strikes, just say to yourself, ok, this was what Paul was talking about. What did he say to do? Oh, yeah. Don't give up."
"...only about three percent of any population is actually innovating - as opposed to inventing, improving…or watching the clock to get home in time for The Simpsons rerun hour."
"TheThreePercent is about anyone who finds themselves in the odd position of trying to change the rules. And for the habitual innovators, the creative misfits of corporate life and research labs everywhere - you’re home now, so kick off your shoes, relax, and tell us about your day."
IBM extreme blue:
"The Extreme Blue™ program is IBM's premier internship for top-notch students pursuing software development and MBA degrees. If you're chosen for the program, you become part of a team working in one of a dozen Extreme Blue labs around the world. Your team's challenge: develop the technology and business plan for a new product or service that addresses an existing market challenge."
How not to die:
"The odds of getting from launch to liquidity without some kind of disaster happening are one in a thousand. So don't get demoralized. When the disaster strikes, just say to yourself, ok, this was what Paul was talking about. What did he say to do? Oh, yeah. Don't give up."
Evidence based scheduling
Joel on software:
"When you think of writing code without thinking about all the steps you have to take, it always seems like it will take n time, when in reality it will probably take more like 4n time. When you do a real schedule, you add up all the tasks and realize that the project is going to take much longer than originally thought. The business people are unhappy."
Beat The Odds, by Joel Spolsky:
"Even when task estimates are done well, and they actually reflect the most likely amount of time that the task will take, you can't simply sum up estimates mathematically to get the project ship date, because when tasks go over, they go all this, using evidence-based scheduling and the Monte Carlo method, you can simulate your future schedule and generate a precise probability curve of possible ship dates that is far more informative and accurate than you get from naïve methods."
"When you think of writing code without thinking about all the steps you have to take, it always seems like it will take n time, when in reality it will probably take more like 4n time. When you do a real schedule, you add up all the tasks and realize that the project is going to take much longer than originally thought. The business people are unhappy."
Beat The Odds, by Joel Spolsky:
"Even when task estimates are done well, and they actually reflect the most likely amount of time that the task will take, you can't simply sum up estimates mathematically to get the project ship date, because when tasks go over, they go all this, using evidence-based scheduling and the Monte Carlo method, you can simulate your future schedule and generate a precise probability curve of possible ship dates that is far more informative and accurate than you get from naïve methods."
Thursday, August 16, 2007
Human Computation
Human beings are better than computers in solving some problems. If you could turn those problems into games and put on the web, people could play the game which in turn would provide solutions! ESP game is such a game. You can watch the human computation video to learn more. Very interesting indeed.
Saturday, August 11, 2007
Nişan Prosedürü
Uzun zamandır evlilik işleri nedeniyle blog yazamıyordum. Artık tüm işlemleri tamamladığımıza göre prosedürleri kritik ayrıntıları ile kaydetmeli ki evliliğin romantik birşeyden çok ciddi bir proje olduğunu herkes bilsin, ona göre ayağını denk alsın. Süreç yıpratıcıdır. "Vay ben çok aşıkım" diyerek bu iş olmaz, neden evlenmek istediğini iyi bilen sağlam bünye gerektirir ;)
İlk prosedür kız isteme/yüzük takma işlemidir (nişan da diyebiliriz):
Bir sonraki konumuz "neden evlilik" ve en zor mevzu olan nikahtır.
Subscribe to:
Posts (Atom)