Wednesday, August 06, 2008

Londra seyahati

23-27 Temmuz tarihlerinde Londra'daydık. Londra'da en dikkat çekici olan kalabalık ve yüksek tempo idi. Caddelerin darlığından yan yan yürümek pek nasip olmuyordu. Bir de hep soldan yürümek gerekiyordu.

Melbourne House Hotel'de konakladık. Oteli beğenmedik çünkü klima yoktu ve caddeye baktığından geceyarısına kadar gürültü oluyordu. Hava da bunaltıcı olunca rahat etmedik. İyi yanları otelde kettle olması, sabah kahvaltısı dahil olması ve yardımsever çalışanlardı. Ama oteli önermem.


Yemek konusunda Londra daha rahattı. Kaldığımız otelin yakınında Sainsbury's vardı. İçindeki yemek seçenekleri Paris'teki Monoprix'ten çok daha fazlaydı. Diğer alternatif de Tesco marketleri. Favori yemeğimiz makarna üstü ton balığı salatası oldu. Otelde kettle olduğu için makarna yapabildik.

Londra metrosu başarılı, herşey gayet açık seçik. Kendinize bir Oyster kart alıp lazım oldukça bu karta para yüklüyorsunuz. Yine de her seyahat 1.5 pounda patlıyor. Tek sıkıntı aşırı kalabalık, hele de iş çıkış saatlerinde... Resmen sele kapılıyorsunuz. Metronun kendisi de acaip gürültülü çalışıyor, bağırmadan anlaşmak imkansız. Eğer uzun mesafe gidecekseniz her durağın 3 dakika süreceğini düşünerek hareket edin, metro demek ışınlanmak demek değil (biz bir randevuyu kaçırdık bu yüzden).

Gezdiğimiz yerler:

Science Museum (bilim müzesi), giriş bedava. Simülatör 4 pound, son derece gereksiz. Müzenin güzel yanı interaktif olması. Özellikle küçük çocukların ilgisini çekecek oyunlar mevcut. Daha yeni yürümesini öğrenmiş çocukların ne yaptıklarını pek anlamadan da olsa bilim ile eğlenceli bir etkileşime girmelerini görmek güzeldi.

Natural History Museum (doğa tarihi müzesi), giriş bedava. Science Museum'un hemen yanında.






Buckingham Sarayı. Sarayın etrafı mahşer günüydü, sarayda da bir numara yoktu, içini zaten gezemiyorsunuz.



London Eye, giriş 16 pound, sıra yarım saat. Önemli birşey değil, es geçilse olur.




Hyde Park. Güzel ferah bir yer. Londra şehir kalabalığından kurtulmak için birebir.








London Aquarium, 13.5 pound. Büyük bir akvaryum, tam boy köpek balıkları var, gidilebilir.





Otelde internet bilgisayarı yoktu, ama yakında bir halk kütüphanesi vardı. Orada randevu alarak bedava internete bağlanmak mümkün. Her kesimden vatandaşın kütüphaneyi kullanıyor olduğunu görmek hoşuma gitti. Bunda kütüphaneden bilgisayar oyun ve film dvd'lerinin de alınabiliyor olması etken. Bizdeki tozlu, sıkıcı kütüphane görüntüleri ile tezat oluşturuyor.

Dediğim gibi, Londra kalabalık, öyle müthiş bir mimari de yok. "Acep nasıl para kazanırız" diye London Eye, Dungeons, Madame Tussauds gibi şeyler uydurmuşlar. İnsanlar şaşırtıcı derecede pis, sağa sola çöp, şişe atmaktan rahatsız olmuyorlar. Londra için söyleyebileceğim özellikle Paris'ten sonra yorgun argın ve klimasız bir otelde kalarak gitmeye değmediğidir. Zati yarısını da gezmedik. Özel bir nedeniniz yoksa Londra'yı boşverin mirim.



mp3: Kara gözlüm (Ayırmasın mevlam)

5 comments:

Nesij said...

Koskoca Londra'yı bir kalemde silip atmş olmanız şaşırttı beni kuzum. Meşhur Trafalgar Meydanı'ndan foto vermemenizi ve klasik bir İngiliz pub'ında Guinness içmeden dönmüş olmanızı da yadırgadım. Direkt bilim ve tarih müzelerine girerek, belgesel seyreder gibi köpekbalığı seyrederek Londra'nın tadına varılabileceğinden şüpheliyim. Bunları evden Discovery ve National Geographic Channel'dan da izleyebilirdiniz. Yine de görgümüzü artırdığınız ve kısa cümlelerle randımanlı anlatım sağlayarak ilham verdiğiniz için teşekkür ederiz.

Not 1: Top sakal daha bi belirginleşmiş; gül cemalinizi açmış.

Not 2: Gelecek gezilerde konu mankeni olarak zevcenizi kullanmanızı öneririm. Kendisi sizden daha güzel bir insan olmasının yanı sıra daha da güleçtir. Bu vesileyle kendilerine de selam ederim.

Samil Korkmaz said...

Hacı, Trafalgar meydanını son güne bırakmıştık ama benim bünye son gün kayış attı, yani hasta oldum. Hayır, cırcır değil (bilinçli beslendik netekim), boğaz enfeksiyonu...

Konu mankeni önerinizi değerlendiriciiz.

Umut DURAK said...

Şamilzim, nacizane yorumun
Paris o kadar güzeldi ki Londra'y bir türlü beğenemediğiniz yönünde. Ne dersin?

Samil Korkmaz said...

Umut'çuum, önce Paris'i görmemizin ve yorulmuş olmamızın etkisi vardır muhakkak. Ama ben yine de Londra'yı tavsiye etmem. Özellikle de bizim gibi sıkıntıya gelemeyenlere ;)

ayşe çetin said...

Gezmek, yeni yerler görmek çok güzel;lakin, yanında "sevdiceğiz" olunca, eminim Paris'in güzel olmasının, Londra'nın boş ve pis
olmasının pek bir ehemmiyeti olmasa gerek...
Hayat sevdiklerin yanında olunca daha güzel bence.