Haftasonu Devrim Arabaları filmine gittik, konusu 1960'lardaki yerli araba üretim çalışması. Film hakkındaki özet görüşüm: İyidir, gidiniz.
Memlekette benim bildiğim ilk mühendislik filmi. Üstelik de hamaset dozu çok düşük ve seyri keyifli. Sonunda yerli bir filmde kahramanlar mühendis olabildi. Palavra toplumundan üretim toplumuna geçiyor muyuz ne? Daha dramatik olan Ordot projesi ve tayyare fabrikası hikayeleri de umarım gelecekte çekilir.
Ayrıntılara gelir isek... Arabanın görücüye çıktığı finalde makam arabası olarak benzini olmayan siyah araba yerine beyaz arabanın önerilememesi iki seçeneği akla getiriyor: Ya mühendisler gerizekalı (benzini boşalttıkları halde yedek benzin almamışlar) ya da acaip bir baskı ve korku ortamı var. Tahminim baskı ortamı ama onu da film bize aktaramadı. O dönemki baskıyı/tedirginliği hissetirecek sahnelere ihtiyaç var, bir-iki sokağa çıkma yasağı sahnesi yeterli olmaktan uzak.
Yerli dizilerden pek alışık olduğumuz "doğuran bayan" klişesi bu filmde de vardı. Filmlere/dizilere heyecan katmak için konulduğunu sandığım doğuran bayanlara hayır diyorum (!)
İki çift laf da mühendis grubuna etmek istiyorum: O dönem için zor şartlar altında can siperane, takdire şayan bir iş yapmışlar. Filmden anladığımız kadarı ile mühendisleri toparlayan Gündüz Bey daha önce kapatılan tayyare fabrikasında da çalışmış, yani epeyce bir mühendislik/yöneticilik deneyimi olmalı, memlekette işlerin nasıl yürüdüğünü bilmeli. Cemal Gürsel'in kendi popülaritesi için bir propaganda malzemesi olarak kullanmak istediği açıkça belli olan (öyle olmasa çalışmaya destek devam ederdi) bir işe ya girişmez, ya da etrafına "Gençler, başımızdakiler bizden zorlu bir iş istediler, maksatları da temelde propaganda. İşin arkası gelmezse darılmaca yok. Ama mühendislik becerilerimizi keskinlemek, yeni şeyler öğrenmek ve teknik macera yaşamak istiyorsanız alın size fırsat" demeli idi. İyi mühendisin en sevdiği iş zorlu/öğretici bir görevdir, basit işler sıkıcıdır. O ekipte yer alırdım ama işlerin de gerçekte nasıl döndüğünü bilmek isterdim. Bu anlamda en akıllısı tayyare işinde çalışmış diğer kişi olan Latif. Eleman durumun farkında. Gündüz ise bir yönetici için söylenebilecek en kötü şeylerden biri olan "saf" sıfatını hak ediyor.
Diğer akıllı tipler ise bakanlık görevlileri. Adamlar Cemal Gürsel'in amacının farkındalar, teknikten ve iktisattan anlamayan "büyüklerin" ipinde oyun oynamaktan sıkılmışlar. Hamasetle değil, rakamlarla konuşuyorlar (kârlı olabilmek için yılda 20 bin araba üretimi gerektiği vs.). Filmde sanki projeyi baltalamak için çok fena işler yapabileceklermiş gibi bir hava veriliyor (misal ben olsam fabrikada "kazara" yangın çıkmasını sağlardım) ama yapa yapa ödeneği azaltmak gibi son derece sıkıcı ve etkisiz tedbirler uyguluyorlar. Onları eleştirebileceğimiz nokta iktisadi kaygıları boşverip projeye memlekete iyi bir teknik ekip yetiştirme projesi perspektifinden bakmamamları olabilir.
En gıcık tipler ödülünü ise gazetecilere vermemiz şaşırtıcı olmaz. 1960'lardan beri memleketteki ensesi kalın gazetecilik anlayışının değişmediğini görmek için bugünkü anlı şanlı gazetelere/tv'lere beş dakika bakmamız yeter.
Velhasıl kelam güzel film, benzerlerinin devamını istiyoruz.
Yarım Kalan Devrim: Filmde eksik bırakılan önemli ayrıntı Cemal Gürsel'in bezini biten siyah arabadan inip bej devrim arabası ile 29 Ekim törenine katıldığıdır.
Sunday, November 02, 2008
Subscribe to:
Post Comments (Atom)
No comments:
Post a Comment