Saturday, November 25, 2006

Gücüksu Hikayeleri

Gücüksu bir dağın dibinde olduğundan güneş köye saat 9 gibi vurmaya başlar. Baazır'ın torunlarından Yahya emminin ötegeçeye büyük aynalar koyarak köyü daha erken saatlerde aydınlatma fikri o zamanki teknolojik yetersizlikler nedeniyle yerine getirilememiş. Fikre müstehzi bir gülümseme ile burun kıvaranlara daha geçenlerde İtalya'nın Viganella köyünde bunun yapıldığını belirtirim! Belki Baazır'ın torununun torunu olan Şemil projeyi tekrar ele alabilir ;) Baazır'la ilgili not: Baca örmedeki becerisinin yanısıra beyaz sıva işinde de ehilmiş.

Babamın babası olan Süleyman ilkokul üçe kadar Kuzutepe'de (nam-ı diğer Temurağa) okumuş. Kuzutepe Gücüksu'ya yayan olarak herhalde iki saat vardır. O zamanlar üçüncü sınıf için diploma verilirmiş. Annesi Selihat öğle yemeği için bir yumurta, biraz da ekmek veririmiş, tabi yetmezmiş. O zamanlar herşey kıt. Süleyman'ın ilk eşi Bılı (Hayriye - Sevim'in nenesi olur).

Selihat torunlarına (birisi babam) "Burası halife toprağı, bu topraklar kutsaldır, hıyanet etmeyin sakın!" diye tembihlermiş sık sık. Bizim ailedeki Türkiye'yi vatan bilme, vatana sadakat ve bağlılık o zamanlardan beri nesilden nesile geçmektedir.

Gücüksu'da bir önceki neslin okuma oranı bugünkü nesle göre daha iyi gibi görünüyor. Önceki neslin temsilcilerinden olan Veysel (babam olur) Maraş'ta liseyi tamamladıktan sonra öğretmenlik için gerekli fark derslerini verir ve staj yapar, böylece öğretmenliğe hak kazanır. Akabinde üniversite sınavına girer ve tıp okumak ister. Ne yazık ki puanı İstanbul Hukuk'a yeter. Hukuk'taki ilk yılından sonra sıkılır ve askere gider. Askerliğinin bir kısmını Hakkari'nin Beytüşşebap ilçesinin (bugün Şırnak'a bağlı) Yeşilöz (Kürtçe adı Faraşin - sanırım kale demek) köyünde ilkokul öğretmeni olarak yapar, askerden sonra da tayini aynı yere çıkar (1968-71). Yandaki foto o günlerden kalma.

İlkokul öğretmenliğinden emekli olduktan sonra fotoğraf stüdyosu açtı. Halen Göksun'da Stüdyo Veysel'de çalışmaktadır. Oraya giderseniz ortadoğu ve balkanların en araştırmacı insanlarından biri ile karşılaşırsınız. İçerisi bilgisayarlar, ses ve görüntü sistemleri ile doludur ;)

Babamın en önemli özelliği çoğu insanın sormadığı, soramadığı soruları sorması, kafa yormasıdır. Bugün eğer ben iki kuruş sorgulama kabiliyetine sahip isem bunu babamdan miras aldığımı düşünürüm.

"Where all think alike, no one thinks very much" Walter Lippmann. Türkçe meali: "Herkesin benzer düşündüğü yerde kimse pek de düşünmüyor demektir"

Göksun'dan dumur detayı: Bir vesile ile Ericek Kasabası'na gitmiştik. Kasaba meydanında beklerken belediye hoparlöründen şöyle bir anons yapıldı:

"Sulama bekçisinden duyuru. Sulama programı bekçi tarafından yapılmaktadır. Bazı vatandaşların programa aykırı olarak sulama yaptıkları görülmüştür. Programa aykırı sulama yapanlar bekçi tarafından tespit edilecek ve kendilerine kötü konuşulacaktır. İlanen duyrulur."

Ericek'liler ne kadar kibar insanlar diye düşündüm :) İşin enteresanı, Ericek Göksun civarının Teksas'ı olarak bilinir. Bir diğer özelliği de arsa fiyatlarının Göksun'un beş katı olmasıdır. Neredeyse Ankara ile yarışıyor! Toprakların verimli olması ve yoğun nüfus etkili.

mp3
I Monster - Daydream in Blue

5 comments:

Anonymous said...

"Gücüksu hikâyeleri" blog pembe dizisi olmaya aday... Severek takip ediyoruz, yeni sezon bölümlerini de bekliyoruz.

Öpüyoruz,
Nesij

Samil Korkmaz said...

Valla malzeme gittikçe tükeniyor, yeni açılımlar lazım. Bakalım, bir ara yaşlılarla muhabbet şansı olursa ilginç mevzular çıkar. Hatta sesli, görüntülü kayıt yapsak daha da şahane olur.

Anonymous said...

E abi sen ciddi bir sözlü tarih olayına gireceksin bu durumda. Hatta budan nefis de bir kitap olur.
Demedi deme ;)

Samil Korkmaz said...

Ver gazı ver gazı :P

Nefis Bey bizleri kitap biznis'inin teferruatı konusunda yeterince ürküttü hacı ;)

Anonymous said...

Yaw ürketecek adama baksana, gece gündüz ders çalışıyor :P
O ürkütse ürküte econometri üstadlarını ürkütür )))

Grnn Grnn...